ölüm:
şimdi yeni yeşeren bir filiz gibi
hep var olan bir tohumdu aslında
içimizde saklanan
(Bursa - 09.09.2012)
Etiketler
kırıntılarım
(293)
şiirlerim
(144)
yarım şiirlerim
(41)
denemelerim
(36)
nadasta
(5)
giriş cümleleri
(1)
9 Eylül 2012 Pazar
5 Eylül 2012 Çarşamba
4 Eylül 2012 Salı
duru-duyu
ne gariptir, dinlenen eski bir şarkıya ait birkaç notanın, eski mekanların ziyaretinden, kafada canlanan görüntülerden çok daha hızlı bir şekilde beynin derinliklerindeki anıların kalbine ulaşıvermesi ve elini ayağını kesmesi, dizlerini titretip seni öylece bırakıvermesi.
evrimin hangi büyülü mekanizmasıdır bunu gerekli kılmış olan? ormanın içerisinde, kör karanlıkta, bir ağacın dalında otururken, seslerden örülü bir ağ, bir yumak etrafını saran, geçmiş hayatından tanıdığın bir ödülü, bir tehlikeyi ansızın bir acı gibi beynine saplayan, kulağına haykıran... seni ölümle, hayatta kalmayla ilgili bir şeylerin içinde yüzdüren, boğan.
şimdi ise onun bir gülüşünü, bir mimiğini, suratına çarpan, kokusunu damarlarında dolaştıran, seni hiç bilmediğin, yeni keşfedilmiş başka ölümlerin kıyısında dolaştıran, seni öteye ve beriye götürüp getiren...
Bursa, 04.09.2012
evrimin hangi büyülü mekanizmasıdır bunu gerekli kılmış olan? ormanın içerisinde, kör karanlıkta, bir ağacın dalında otururken, seslerden örülü bir ağ, bir yumak etrafını saran, geçmiş hayatından tanıdığın bir ödülü, bir tehlikeyi ansızın bir acı gibi beynine saplayan, kulağına haykıran... seni ölümle, hayatta kalmayla ilgili bir şeylerin içinde yüzdüren, boğan.
şimdi ise onun bir gülüşünü, bir mimiğini, suratına çarpan, kokusunu damarlarında dolaştıran, seni hiç bilmediğin, yeni keşfedilmiş başka ölümlerin kıyısında dolaştıran, seni öteye ve beriye götürüp getiren...
Bursa, 04.09.2012
23 Temmuz 2012 Pazartesi
kırıntı
jaipur
toprak kokan ellerimle
topraklarla kirlettiğim ellerimle
kazıyıp yırtardım
parçalar kanatırdım
hayallerinin bıraktığı boşluğu
dokunabilseydim...
(Bursa - 23.07.2012)
toprak kokan ellerimle
topraklarla kirlettiğim ellerimle
kazıyıp yırtardım
parçalar kanatırdım
hayallerinin bıraktığı boşluğu
dokunabilseydim...
(Bursa - 23.07.2012)
18 Temmuz 2012 Çarşamba
17 Temmuz 2012 Salı
ferment
o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...
çok yaşlı insanlardır
tozlu çıkmaz avlular
kapanmış kuyulardır
ve küçücük ellerimdir
gözlerimi ovuşturan...
mandalina kokusu
kazanlarda kaynayan
buğdayların buharı
kümes hayvanlarının
karmaşık koşturuşu
bilinmez bir dünyanın
bir yerlerde duruşu...
kahverengi kıtalar
çok garip denizlerin
pembe girintileri
ormanlara ve kömür madenlerine
dönüşmesi renklerin...
mezarlar yoktu henüz
sopalarla karıştırılan
böcek yuvalarıdır
nereden geliyorsa
toprakları oyarak
ayaklarımın ucundan
geçip giden boz bulanık suların
bilge akışlarıdır
yüreğimde kıpırdayan...
yitip gitmez hiçbir şey
mezarlar yoktu henüz...
ey kargacık burgacık
beni korkutan yazı
karınca duası gibi
sıra sıra inersin
kalbimin derin yuvasına
ki ne kadar derin olabilir
ufacık yüreğim
bilemezsin
bilemedin hiç...
sanayi şehirleri
oradan oraya koşturan
trenlerin arasında
garip şeyler üretiyorlardır
hiç anlamadığım
sihirli hayvanların
ortasında uzanan ormanlar
gemilerin arasında süzülen
derin okyanusların
şekilsiz balıkları...
miller, yağlı somunlar
çukur vida başları
uzun sakallı gri beyaz adamların
ellerinden çıkma
çarkların çevirdiği
anlamsız makinalar
düzinelerce uzanan
loş koridorlarda
terli insan elleri
kirli insan yüzleri
sonra belki en sonra
tozlu kocaman kitapların içinde
yorgun gözlü adamların
soluk giysileriyle
toza bulanmış tankların yanı sıra
uzayıp gittiği yollarda çekilmiş
siyah beyaz resimler
duyulmayan marşlar
duyulmayan top sesleri arasında
duyulmayan haykırışlar
duyulmayan insanların
duyulmayan ağlayışları
duyulmayan ölümlere
haritalar, tablolar, ülke adları
hiç olamazmış gibi
duruyorlar orada
hiç olamayacağım masal kahramanları gibi
bana olmazmış gibi
kimseye olmazmış gibi
bir de işte
sıra sıra gezegenler
rastlantısal galaksiler arasında
o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...
Bursa - 17.07.2012
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...
çok yaşlı insanlardır
tozlu çıkmaz avlular
kapanmış kuyulardır
ve küçücük ellerimdir
gözlerimi ovuşturan...
mandalina kokusu
kazanlarda kaynayan
buğdayların buharı
kümes hayvanlarının
karmaşık koşturuşu
bilinmez bir dünyanın
bir yerlerde duruşu...
kahverengi kıtalar
çok garip denizlerin
pembe girintileri
ormanlara ve kömür madenlerine
dönüşmesi renklerin...
mezarlar yoktu henüz
sopalarla karıştırılan
böcek yuvalarıdır
nereden geliyorsa
toprakları oyarak
ayaklarımın ucundan
geçip giden boz bulanık suların
bilge akışlarıdır
yüreğimde kıpırdayan...
yitip gitmez hiçbir şey
mezarlar yoktu henüz...
ey kargacık burgacık
beni korkutan yazı
karınca duası gibi
sıra sıra inersin
kalbimin derin yuvasına
ki ne kadar derin olabilir
ufacık yüreğim
bilemezsin
bilemedin hiç...
sanayi şehirleri
oradan oraya koşturan
trenlerin arasında
garip şeyler üretiyorlardır
hiç anlamadığım
sihirli hayvanların
ortasında uzanan ormanlar
gemilerin arasında süzülen
derin okyanusların
şekilsiz balıkları...
miller, yağlı somunlar
çukur vida başları
uzun sakallı gri beyaz adamların
ellerinden çıkma
çarkların çevirdiği
anlamsız makinalar
düzinelerce uzanan
loş koridorlarda
terli insan elleri
kirli insan yüzleri
sonra belki en sonra
tozlu kocaman kitapların içinde
yorgun gözlü adamların
soluk giysileriyle
toza bulanmış tankların yanı sıra
uzayıp gittiği yollarda çekilmiş
siyah beyaz resimler
duyulmayan marşlar
duyulmayan top sesleri arasında
duyulmayan haykırışlar
duyulmayan insanların
duyulmayan ağlayışları
duyulmayan ölümlere
haritalar, tablolar, ülke adları
hiç olamazmış gibi
duruyorlar orada
hiç olamayacağım masal kahramanları gibi
bana olmazmış gibi
kimseye olmazmış gibi
bir de işte
sıra sıra gezegenler
rastlantısal galaksiler arasında
o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...
Bursa - 17.07.2012
16 Temmuz 2012 Pazartesi
kırıntı
bir çiçek gibi açıyor yokluğun önce
baygın kokusunu salarak içime
sulamamalıyım biliyorum
sulamamalıyım onu...
solsun, solsun, solsun...
solsun istiyorum
bitsin istiyorum
yüreğime buladığı kokusu
çekip gitsin istiyorum
(Gemlik - 16.07.2012)
baygın kokusunu salarak içime
sulamamalıyım biliyorum
sulamamalıyım onu...
solsun, solsun, solsun...
solsun istiyorum
bitsin istiyorum
yüreğime buladığı kokusu
çekip gitsin istiyorum
(Gemlik - 16.07.2012)
13 Temmuz 2012 Cuma
kırıntı
erken gelen trenleri beklerken
geç kalan uçakların arkasından
bakakalan
sen...
(Bursa-13.07.2012)
geç kalan uçakların arkasından
bakakalan
sen...
(Bursa-13.07.2012)
3 Temmuz 2012 Salı
kırıntı
vahşi özgürlüklerden kaçan
evcil ağaçlar gibi
vahşi özgürlüklerden kaçan
yağmur ağaçları
güneş ağaçları
toprak ağaçları gibi
akıp gitmekten yorulmuş nehir kıyılarına
dallarını sarkıtıp durmaktan
yorulmuş gibi
durmaktan yorulmuş gibi
kalakaldığın
ağaç dipleri gibi...
varamamaktan yorulduğun
bir hareketsizlik gibi
orada durup duran...
(Bursa - 03.07.2012)
evcil ağaçlar gibi
vahşi özgürlüklerden kaçan
yağmur ağaçları
güneş ağaçları
toprak ağaçları gibi
akıp gitmekten yorulmuş nehir kıyılarına
dallarını sarkıtıp durmaktan
yorulmuş gibi
durmaktan yorulmuş gibi
kalakaldığın
ağaç dipleri gibi...
varamamaktan yorulduğun
bir hareketsizlik gibi
orada durup duran...
(Bursa - 03.07.2012)
kırıntı
sonra birden o müziği duyarsın
o hayatına girmeden önce varolmuş olan
sana onsuz bir hayatın da olduğunu
ve yine varolabileceğini hatırlatan...
o asırlardır orada duran ağaçlar
o küçüklüğünden tanıdığın havada asılı koku
içinden geçip gittiğinde yüzüne vuran...
bir şeylerin içinden geçip gittiğini
içinden bir şeylerin geçip gittiğini
yüzüne vuran
o koku...
(Bursa - 03.07.2012)
o hayatına girmeden önce varolmuş olan
sana onsuz bir hayatın da olduğunu
ve yine varolabileceğini hatırlatan...
o asırlardır orada duran ağaçlar
o küçüklüğünden tanıdığın havada asılı koku
içinden geçip gittiğinde yüzüne vuran...
bir şeylerin içinden geçip gittiğini
içinden bir şeylerin geçip gittiğini
yüzüne vuran
o koku...
(Bursa - 03.07.2012)
31 Mayıs 2012 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)