31 Ağustos 2014 Pazar

kırıntı

off yıldızlar dağılın
yetmiyor karanlığım

(Bursa- 31.08.2014)

grotesk

saat sabahın dördü
uyanıyorum
sanki bir şey yapmam gerekiyor
denizleri mi sulamalıyım?
hayır hayır bu değil

üzerime örtündüğüm
bir depresyon mavisi mi?
beni sıcak tutsun diye
bir yalan mı yoksa
her gün yeniden inandığım?

her şey tozdan aslında
savaşlar, cd'ler, aşklar
zafer kuşları, altın ve turuncu bronz
yazık sadece biz öpücük ve tükürükteniz
niye ölmeyelim?
doğumumuz silinip gidiyor çoktandır
zaten

yavaş bir ağaca hareket veren
o ilk tanrının uyuşukluğuyla
geçmiyor ağlamaklı bir öğle sonrası
zamanın ağır yükü
katman katman açılıyor
aralarında sıkışmış 
daha olmamış kadar yeni duran
antik anılar
takılıp kalmış aklımın ortasında
yalayıp duruyor gri hücrelerimi
dili alevli ejderhalar gibi
kuytu bir yerlerime çöreklenmiş
dağlıyor berrak bir sisin içinden
ve emirler yağdırıyor

ve sonunda
işte yüzler
çıkıyorlar yavaş yavaş
üzerlerini örttüğüm yerlerinden
maskeleri abuk subuk çürümüş
şekilsiz eciş bücüş suratlarıyla
çok iyi tanıyorum hepsini

mevsimler kaçışıyor
aylarla savaşak
tatil boyu denizleri hidrojenle bombalayan
pili biten bir güneş
sırtını dağlara dönmüş
rüzgara gömülmüş ağaçlar
nemleriyle kavrulmuş tatlı su yosunları
fil yumurtaları gibi ansızın karşıma çıkan
o soğuk gemiler nerede
küçük yelkenleriyle
içimde yaralar açan?

bu dünyanın dışına yürüyoruz
güneş arkamızdan doğacak
bulutları soluyacağız ya sonra
içimizde saf kırmızı bir gökkuşağı
bırakarak gitsin diye ansızın
bir yalvarmadığımız kalacak

sanki bir şey yapmam gerekiyor
denizleri mi sulamalıyım?
hayır hayır bu değil
bir savaş gerekiyor
savaşmam gerekiyor
elimde ne varsa
küfrede ede fırlatmam gerekiyor
yaralarından çiçek açan
görünmez bir düşmana
hayır hayır bu değil
ama sonunda o olacak

iyi huylu çıktı savaş
bak opak ve ışık yutan
bir şeyler bulacağımı umduğum
o eski el değmemiş savaş meydanlarında
kanın köpürdüğü
kanın tere ve kurşuna karıştığı
eskiyip giden ruhların nefesini tükettiği
kokuşmuş siperlerini 
kanla karışık bir yağmurun doldurduğu
bu kusarak atamayacağın tiksintiye rağmen
iyi huylu çıktı savaş
düpedüz yalan desem
başta kendim inanmam
tüm ölümlere taziye sun
ölümlü olmak bunu gerektirir
diyorum bir yandan da

şu an işte aynı meydan
tırlar oyuyorlar vadiyi
yeşil hayalleri taşıyorlar
ve uzak şehirlerin yağmasını
oradan oraya

bir şeylere benziyor bu
bununla tamamen alakasız
aşkın engellenemez büyüyüp gitmesi
bastırmamıza rağmen
öldürüp boğmamıza rağmen
filiz vermesi eğreti zamanlarda
eğreti insanlara
hayır hayır bu değil

sonra bir şey buldum yine de
öpücükleri rüzgarlar doğuran

eğer
o şey
biriyse
sendin.

                                             Bursa - 31.08.2014

30 Ağustos 2014 Cumartesi

kırıntı

çilekler gibi çürürken
bütün birliktelikler
kimseye boyun eğmeyen
bir yalnızlığı büyütüyorum

(Bursa - 30.08.2014)

29 Ağustos 2014 Cuma

phyrrus

zaferleriyle sarhoş bulutların
tam altında ben sırılsıklam
hepimiz öleceğiz diyorlar
kendimizi tüketeceğiz
başkalarına dağılacak yüreklerimiz
yanılıyorlar aslında
ama sadece geçici olarak 

tanrıların üzerinde bir yağmur olacak
tanrıların üzerine titrediği bir huzursuzluk
antik çağın çamurlarına bulanmış
korkak bıçaklar ölüyor bedenlerimizde
her an ve her tıkırtısında zamanın
ruhlarımız üşüşüyor yaralarımıza
durmaksızın

doğumum çıktı artık bir kere denetimimden
zıvanadan çıktı, kaydı gitti avuçlarımdan
kendini tut ve kendini unut bu yüzden
ne var oldun, ne de yok oldun aslında
aldığın her nefes bir phyrrus zaferiydi
uyan uyan içinde yanıbaşında
zaman doğmamış bir piçi boğazlamakta

baştan bilmeliydin aslında
yüzyıllardır kurulmuş bir kanlı tuzaktı
ışığın geldiği tarafta bir şeyler eksik
bir gariplik, bir huzursuzluk sezmeliydin
bir tuhaflık bir tekinsizliği kusuyor delik
sana dönük namlusundan dünyanın
yine de bile bile üzerine yürüdüğün
nefesinle nefes nefese nefessiz
kendini yaşam sandığın bir boşluğa bıraktığın
boyun eğen bir inatla ölümüne koştuğun
en acısı aslında bir bilge gibi sezdin
ama bu işler böyledir hayatta
teslim olanları vururlar en sonunda
tabii o zaman bunu bilemezdin

                            Bursa - 29.08.2014

26 Ağustos 2014 Salı

ıslaklığıyla

kendi kendine geçen
bir tek zaman
neden biter ki bir şarkı
ben bitmemişken
ben iyisi mi yatayım

ben iyisi mi yatayım mı dedim
yok aslında öyle değil
aslında evimin ortasından
geçen bir kuru nehir
kelimelerimi alıp sürüklüyor
yerlerinden oynatıyor cümlelerimi
bakıyorum köşede
üzerine yağ dökülmüş
bir viyolonsel
hiç içmediğim kadar yalnızım

kendi haline bıraktığımda
bir tek çamaşır makinası dönüyor
bir de başım
ben iyisi mi yatayım
yoksa geçmeyecek bu sıkıntısı dünyanın
kendi kendine geçen
bir tek zaman demiştim
ha bir de dünya dönüyor 
unutmuşum

dünya
dikkatlice baksanız
sırılsıklam aslında
kendi ıslaklığından

                              Bursa - 26.08.2014

25 Ağustos 2014 Pazartesi

kırıntı

aslında çimler güzel kokuyor
güneşin ve tohumun son bulduğu
bir biçme makinasının ağzında
bırakıp gittiklerinde başlarını
danslarını, dokunuşlarını
aslında

(Bursa - 25.08.2014)

24 Ağustos 2014 Pazar

kırıntı

içime bir bulut düştü
- beni içinde erit
zaman düştü / mekan düştü
kanıma damarlarımın
gölgeleri üşüştü

damla damla ruhlarıyla
suladılar yollarımı
sana giden / senden giden
kör satırlarla budadılar
çiçek açmış kollarımı

içime susuzluk çöktü
- beni ölüm gibi iç
zaten elimden kayıyor
tuzbuz olup dağılıyor zaman
toplayabilirsen topla

(Bursa - 24.08.2014)







23 Ağustos 2014 Cumartesi

labirent

dolambaçlı yollardan
geldim sana yalnızlık

(Bursa - 23.08.2014)

17 Ağustos 2014 Pazar

kırıntı

eskisi gibi taze değil aynalar

(Bursa - 17.08.2014)

15 Ağustos 2014 Cuma

kırıntı

böyle böcek ölümleri
sinsi duvar diplerinde
kuytu dolap köşelerinde
ortasında karanlığın

(Bursa - 15.08.2014)

kırıntı

beni beklemeyin
üzgünüm 
yağmurdan kaçan
çiçekleri sulamalıyım

(Bursa - 15.08.2014)

12 Ağustos 2014 Salı

kırıntı

ne yaptığımı anlamaya
gidiyorum dönmüyorum
yazları kurak ve sıcak
bakışları sert ve serin...

(Bursa - 12.08.2014)

yıkık yarım köprüler

yarım kalıp duruyor
neye elimi atsam
sanki hayatım boyu
bütün yapıp durduğum
binlerce yarım kalan
köprüler kurup durmak
bu yakanın taşlarından
kendi kemerlerinden asılmış
köprü mezarlıkları
kendi ölümlerime
dokunup donup kalan

sonra baharlar sonra
sanki kurmuşum gibi
kendimi karşı tarafa
kavuşturmuşum gibi
yani bitirmişim de
sonra unutmuşum gibi
yıkılıyor içimde
ne ara kurduğumu
asla anlamadığım
can damarı köprüler
beni sana bağlayan
beni her şeye bağlayan
sanki her şey ötede
ben burada kalmışım
asırlık kemerleri
dağılıyor içime
oysa az önce yoktular
ya da ben öyle sanmışım

sonra aslında bir de
yeni karanlıklar buldum kendime
kendime geç kaldığım
bir anlık mevsimlerde
aşktan alev aldığım
beni kışlara boğan
içimden ölü doğan

                           Bursa - 12.08.2014

Deneme

Aziz Nesin'in ülkenin %60'ı aptaldır derken ne kadar iyimser ve Türk milletine ne kadar da olduğundan kat kat fazla paye verdiğini şimdi anlıyorum.
Ülkenin %60'ının aptal olduğu doğru. Peki hangi %60'ı? Sizin içinde bulunmadığınız %60'ı değil mi? Cahil bırakılmış, körü körüne bir adamın peşinden koşan, ne yapsan anlamayan, akılla, rasyonalizmle değil, ırkla, kanla, inançla, batıllıkla hareket eden %60'ı değil mi? Oysa siz CHP seçmeni öyle misiniz ya, küçüklükten beri kendinizi bir şey sanacak ölçüde iyi yetiştirildiniz, tüm pozitif ve sosyal bilimlere hakimsiniz ya, bilimsel teorilere, sosyoekonomik araştırmalara, ekonomiye vakıfsınız ya, bunu yapmamış, yapamamış kesimlere burun kıvırabilirsiniz. Onları hör görebilirsiniz. Öyle ya, onlar da okuyup öğrenselerdi canım. Bu bilgiler size altın tepside mi sunuldu sanki, çalıştınız, çabaladınız, kitaplara gömüldünüz, ders başında sabahladınız, onlar kıçlarının üstünde rahat rahat otururken öyle değil mi? Onlar sokakta ayakkabı boyarken, çöpleri karıştırırken, oto sanayide yağlı ve nasırlı elleriyle arabanızı tamir ederken, inşaatlarda, madenlerde, tersanelerde güvenliksiz koşullarda sizin gibi çok bilmiş, okumuşlar tarafından çalışmak zorunda bırakılırken. Sonra sizin gibi çok bilmiş, okumuş bazı mühendis, ekonomist başbakanlar, sizin gibi okumuş çok bilmiş iş adamlarıyla birlikte, bu bilerek cahil bıraktıkları insanları dinle, inançla, ırkla, ilkellikle manipule edip sömürürlerken seyrettiniz. Varoşlarda, kokuşmuş kenar mahallelerde bu insanlar yoksul ve yoksun bırakılırken, bu hayatı hakettiklerini düşündünüz değil mi? Siz de sonuçta bir çalışandınız ve sömürülüyordunuz değil mi? Ne yapabilirdiniz ki? Sonuçta daha iyi bir arabaya, daha büyük bir eve, bir yaz tatiline ihtiyacınız vardı.
Sonra birisi çıktı geldi. Onlardan birisi. Cahil ve ilkel birisi. Bu sefer onların dilinden konuştu. Onlara değer veriyormuş gibi yapabildi. Onları aslında sömürmüyormuş gibi yapabildi. Onları birleştirdi. Kendisinden bir kahraman, kendisine tapan hayranlarından yenilmez bir ordu yarattı. Burun kıvırdınız değil mi? Bu cahil halk adam olmaz, gerçeği görmez değil mi? 
Peki elinizi hiç taşın altına koydunuz mu? Bir kere olsun kendiniz için değil, toplum için, bu ülkenin %60 aptallarını anlamak için, ne yer ne içerler görmek için, giderek ayrışan iki dünyayı temas ettirmek için bir şey yaptınız mı? Desteklediğiniz parti bir şey yaptı mı? Desteklediğiniz parti çalışmadığında, bürokrasinin derin kuyuları içinde yan gelip yattığında, elitist, Atatürk'ü hiç anlamamış Kemalist, halkı hakir görerek halkçı, devleti soyarak devletçi, alabildiğine bencil ama milliyetçi, halkı dinle sömürerek laik, şövenist tutuculuğuyla inkilapçı, sadece kendine cumhuriyetçi olduğunda tepki gösterdiniz mi? Sağ partileri hala Osmanlı hülyalarında olmakla suçlayıp, kendileri 1930 romantizmine saplanıp kaldıklarında aslında ne kadar da muhafazakar olduklarını farkettiniz mi? Peki şu an bu kokuşmuş parti çürüyüp giderken bir şey yapıyor musunuz? Oy vermeyeyim de görsünler, twitterda laf sokayım da akılları başına gelsin demek dışında, aktif olarak partiyi sallayıp, yerle bir edecek kadar bir şey yaptınız mı? Ben yapmadım!
O halde ben aydın mıyım? Yoksa ben çok bilmiş entellektüelliğiyle kendisini %60 aptalın dışında sanan ve Aziz Nesin'in aslında kastettiği gerçek aptallardan mıyım?

Bursa - 11.08.2014

8 Ağustos 2014 Cuma

kırıntı

ne istediniz o minicik çocuktan
kıvır kıvır saçlarıyla toprakta
değneğiyle suya kanallar açan
hayalleriyle dolduran dünyayı?

(Bursa - 08.08.2014)

ilk görüşte aşksızlık

demek ki
ilk görüşte aşksızlık bu oluyor
bir ormandan çıkar gibi aniden
üzerime dökülüyor tüm evren
dokunuşuyla zamanı çevreleyen
elinin avuçlarımın ortasında
kıpırtısı iliklerime doluyor
bakışları nefesimi soluyor
oysa yeni tuz buz olmuş kalbimin
kırıkları cam kalbimde duruyor

                             Bursa - 08.08.2014

yoksun

tam yokluğuna alıştım diyorum
çıkıp geliyorsun
ne zaman karşıma çıksan
tanıyorum seni yokluğundan

                                Bursa - 08.08.2014