20 Aralık 2012 Perşembe

kırıntı

düşlerinde arayarak kendini
(Bursa - 20.12.2012)

15 Aralık 2012 Cumartesi

deneme

























o şehirlere, o yollara, o evlere baktığımda, sanki yepyeni teknolojik bir aleti seyredermiş gibi oluyorum uzaktan; yine de bir o kadar eski ve köklü... eski ve köklü, sanki daha dünkü çocuk olduğu halde bizden daha yaşlı ve bilgeymiş gibi, sanki dünyanın bütün bilgilerini okuyup yutmuş ve bize üstünlük taslayan bir yeni yetme gibi. biz ise sanki artık yaşlanmış, yorulmuş, öğrenmeye takati kalmamış, yeniliklerden uzaklara düşmüş perişan bir yaşlı gibi... eski, köklü ve modern evet, asla bizim gibi eski ve püskü değil.

imreniyorum görünce; sanki bir çocuğun elinde gördüğüm, zengin babasının almış olduğu ve nasıl çalıştığını hiç anlayamadığım karmaşıklıkta bir teknolojik oyuncak, elinin çevik hareketleriyle can buluyor ve mucizeler yaratıyor da, ben bakakalıyorum çekinerek, uzaktan, hafif bir ürküntüyle. hafif bir gurur, hatta zaman zaman havasını basmanın ifadesi olarak yorumladığım içten içe bir sırıtışıyla göz göze geliyoruz; ben kaçırıyorum gözlerimi.

yine de biliyorum, elime tutuşturacak olsalar almazdım. kullanmasını beceremeyecek olduğumdan değil de, alışmaktan korkardım. bana uymayan, gizemli ve yabancı ülkelerin tadı vardı, hiçbir yanımla barışmayacak, hiçbir yönümle uyuşturamayacağım, bana yabani bir modernliği, bana vahşi bir uygarlığı vardı. değiştirirdi beni. ben artık ben olmazdım. gideceğim bana özgü yollar dışlardı beni. kendi kaderimin ellerinde tuttuğum geleceğim kopup giderdi benden. bunu yaşamış milyarların ruhları hesap sorardı bana. ben de sanki kendileri de aynı hataları yapmamış ve sütten çıkmış ak kaşık gibi bu işten masummuş gibi sıyrılmamışlarcasına, boynumu büker, suçumu kusup önüme, içinde, soğukluğunda, acılığında, pis kokusunda, içime işleyen çürümüş ıslaklığında otururdum.

yine de ölüyorlar işte... yine de cellatlar doğurup bedenlerinden, kendi huzurlu, düşsel dünyalarını yırtıp en taze yerinden, öte tarafa ait bir ilkelliği buyur ediyorlar içeri. sanki kendi çocuklarıymışçasına ölüm, şefkatli elleriyle besleyip onu, büyütüyorlar korunaklı evlerinde, bir gün oradan çıkıp boğazlasın diye kurdukları düşsel dünyanın huzurunu, pırıltısını, özenini. ve bunu da kendi dünyalarının bir parçası, bir yan etkisi, içsel bir yansıması gibi hüzünlerine buladıkları ama buna rağmen gizleyemedikleri çaresiz bir gururla yapıyorlar. üzerlerine çörekleniyor, bir anlığına durur gibi yapan zaman.

ben, şimdi, o şehirlere, o yollara, o evlere baktığımda, ürkek bir gıptayla, çekingen bir hayranlıkla; kaçıp gidemeyeceğimi biliyorum kendi yabancılığımdan; kendi eskime, önümde uzanıp duran kimin çizdiği belli olmayan yollara. çekip gidersem, gitmiş olmayacağımı, kalırsam burada duramayacağımı biliyorum çünkü...

Newtown, Sandy Hook okul katliamının ardından
Bursa, 15.12.2012

"Haberi okuduktan ve videoları izledikten sonra, Google Maps'de Danbury, Newtown ve Sandy Hook bölgesini "street view" özelliğiyle dolaştım. Okulun civarındaki sokaklarda, caddelerde dolandım. Her gün gidip geldikleri o sokakları, o caddeleri, o dükkanları ve evleri ölen çocuklardan biriymişçesine, onların anne babalarıymışçasına, okulda çocuğu tarafından öldürülen öğretmenmişçesine, ve katilmişçesine dolaştım. Sonra bizim sokaklarımızı, insanlarımızı, evlerimizi ve kendimi düşündüm..."



14 Aralık 2012 Cuma

kırıntı

şehir güzeldi
ve ağaçlar...
ellerinde yapraklarla
ağaçlar...

ellerinde yapraklarla
sen
güzeldin...
(Bursa, 14.12.2012)

24 Kasım 2012 Cumartesi

kırıntı

yarım
kalan
aşklarıyla
ölüler

duyguları
bahçesiz 
çocuklar gibi
...
yüreklerinde
mahkum

elleri
çocuksuz
bahçeler gibi
...
bomboş
(Bursa - 24.11.2012)

17 Kasım 2012 Cumartesi

kırıntı

sonra sabaha doğru
ya da suskun akşamüstleri
abuk subuk evlerden
tatsız tuzsuz yollara
dökülen ben
(Bursa-17.11.2012)

kırıntı

bir kırmızı denizim
üzerinde martıların kırılıp döküldüğü

hepimizin üstünde
kıpkırmızı gökyüzü
(Bursa - 17.11.2012)

kırıntı

ki ben bilirim aşkı da aşksızlığı da
içimdeki kaynamayı, fokurdamayı
karşımdan kopup gelen kıpırdanmayı da
(Bursa - 17.11.2012)

10 Kasım 2012 Cumartesi

kırıntı

korkudandır
bugüne kadar
üşümediysem

üşürdüm aslında
içimi üstüme giysem

içim çıplak
kalbim 
kendi kanımda
boğuldu boğulacak
(Bursa - 10.11.12)

2 Kasım 2012 Cuma

dudakları bükülen zaman

zamanın soğuk eli
koparıp düşlerimi
tazecik dallarımdan
sarılıyor boynuma
okşuyor saçlarımı
bükülen dudakları
öpüp gözyaşlarımdan
                                  
                                   Bursa - 02.11.2012

28 Ekim 2012 Pazar

kırıntı


karşımda yağmurlu bir kız sesi 
unuttuğum şarkılar gibi gülümsemesi
(Bursa - 28.10.2012) 

21 Ekim 2012 Pazar

flowers of the forest

hormonlar bastıktan sonra damarlarımı
kendimi o yaşadığım ormanda buldum
o ormanda
o çürük kokuları biriktiren ormanda
karanlık bir sessizlik oldu
sen gittin...
ve bir tarla gibi sürdü beni yalnızlık
düşlerimin ortasında
yapayalnız kalakaldı yüreğim

sen gittin
kanatlarım uçuyorlar da sanki
ben hala düşüyorum
içimi kışlar bastı
sen sayfanın ortasında bir kelebeksin
senin "ben"lerin yok
üşüyorum

bir sokak lambası gülüyor
camın önünde
köpek gibi gölgeleri olan duvarlar yaratıyor
köpek gibi hırıltıları olan bir şehirde
ışıklar yarışıyor
birbirine karışıyor hayaletleri
korkarak kaçışan
duvarların gölgeleri kavuşuyor
yüreğimden elime alevler bulaşıyor

sen gittin
bir boşluk bıraktın içimde
küçük çilekler gibi yuttuğum o umut
artık o boşlukta dolaşıyor

                                          Bursa - 21.10.2012


13 Ekim 2012 Cumartesi

kırıntı

içimde taptaze bir mezarlık
(Bursa - 13.10.2012)

12 Ekim 2012 Cuma

kırıntı

bekliyorum
her şeyin sessizliğinde yüzen
bana dönük o aynada
gittikçe tükenen bir sabırla...
(Bursa - 12.10.2012)

10 Ekim 2012 Çarşamba

kırıntı

tatlı tatlı kaşınıyor kalbimde
bir yerlerde unuttum sandığım anılar

dokunmamalıyım
dokunmamalıyım

durur yüreğim
kendiliğinden
dururlarsa yüreğimde
(Bursa - 10.10.2012)

kırıntı

ölümle aramda
yapacağım işler var

ölümle aramda
özel bir şeyler var
kimsenin bilmediği
(Bursa - 10.10.2012)

kırıntı

                                            -katie melua'ya-

nedir bu iri gözlü kızlardan çektiğim
neyin işkencesi
gerçekten?
(Bursa - 10.10.2012)

8 Ekim 2012 Pazartesi

kırıntı

döküyor
kanatlarını 
melekler
(Bursa - 08.10.2012)


kırıntı

istersen gel yüreğim
unutmuş gibi yapalım
bizi sarmalamış olan
o bilmem kaç geceyi

nefesini soluduğumuz nefesi
terimize buladığımız teri

aşk,
kan izleri bırakıp ardımızda
boynumuz bükük terkettiğimiz
bir savaş yeri...
(Bursa - 08.10.2012)

kırıntı

işte başucunda
sadece sana ait
istemediğin kadar yalnızlık

yalnızlık;
ölü çocuklar doğurup duran
bereketli ana

atlattım sanacaksın
bir sarı otel odasında
düşler gibi kırılgan
dönüp gelecek sana
(Bursa - 08.10.2012)

kırıntı

çürümekle meşgulum
farkında olmadan
yüreğime yavaş yavaş
ölüm sızıyor
(Bursa - 08.10.2012)

6 Ekim 2012 Cumartesi

kırıntı

sen;
hatırlayamadığım bir rüya gibi
aklımın unuttuğum bir yanında

benim;
gözlerimin üstü yok
(Bursa - 06.10.2012)

1 Ekim 2012 Pazartesi

kırıntı

o güzel insanların şehirlerinde
(İstanbul-Galata - 30.09.2012)

26 Eylül 2012 Çarşamba

kırıntı

doğrudur
böyle zamanlarda
başımı avuçlarıma gömdüğüm
diri diri

doğrudur
düşlerimin çığlık çığlığa
çorak toprağa boşaldığı
avuçlarımdan
taşıp
(Bursa - 26.09.2012)

23 Eylül 2012 Pazar

kırıntı

hem biz,
sevmediğimiz insanlardan çocuklar doğurup
salıp ortalığa
dünyayı pislikle doldurmadık mı?
(Bursa - 23.09.2012)

kırıntı

ter damlaları koşuşturuyor içimde
oradan oraya yük taşıyan karıncalar gibi
(Bursa - 23.09.2012)

deneme

duyu organları vücut enerjisini verimli kullanmak için bütün verileri değil, sadece değişimleri kaydeder. aynı bir resmi sıkıştırmak gibi... bu sebeple de her algı görecelidir, bir önceki duruma göbekten bağlıdır.

bu yüzden yokuş yukarı koşarken, arazinin meyili düzleşir ve yokuşun tepe noktasındaki düzlüğe ulaşırsanız, koşmaya devam etmenize rağmen göreceli bir dinlenme hissi gelir.
(Bursa - 23.09.2012)

22 Eylül 2012 Cumartesi

kırıntı

yağmur hasta ruhunu
bulaştırmış kırlara
(Bursa - 22.09.2012)

kırıntı

diyor ki ses:
istesem de duramam
artık
(Bursa - 22.09.2012)

21 Eylül 2012 Cuma

kırıntı koleksiyonu

özel koleksiyon
aşka bilet kalmamış

kanatlarını içine çek 
derin derin
kırılmasınlar

genel koleksiyon
susuz çiçeğin gözyaşları
(karışık - bu bir süre gider)

19 Eylül 2012 Çarşamba

kırıntı

yağmura doğru yürü
içindeki çocuk biraz ıslansın

bir kalp gibi at içinden onu
bir kalp gibi at
damarlarına kelebekler boşalsın
(Bursa - 19.09.2012)

16 Eylül 2012 Pazar

olmayan bir çocuğa ağıtlar

bir gün belki
kanımı imbik imbik damıtır
içimden bir damla gibi süzülür
içimden bir ağıt gibi dökülür
içim içimden çekilir
kendisini soğuran bir dipsiz kuyuya dolar  
çok güzel bir reaktörde mayalayıp kendini
soluksuzluğundan doğar
o olur

hayallerim, hüzünlerim, hislerim,
kemiklerim, dokularım, etlerim,
birbirlerini kesen bıçaklar gibi
parçalanır, dağılır ve yoğrulur
o olur

o olmamışsa hala
bekliyorsam bu kadar
suçlusu yıldızlardır
leptonlar, mezonlardır
girişimler, kırınımlar,
füzyonlar, mutasyonlar,
enzimler, hormonlardır...

bekliyorum
öyle güzel gel ki çocuk
bu kadar beklettiğine değsin
(İstanbul-Acıbadem / Bursa / Gemlik - 16-19.09.2012 - hala devam ediyor)

14 Eylül 2012 Cuma

kırıntı

içimde bir bulutun gürültüsü
düşümde bir kelebek uğultusu
(Bursa - 14.09.2012)

deneme

Hangi insan daha çok zarar verir?

- Yapılacak bir iş varken, tezcanlı davranıp gönüllü olarak işe atlayan ama işi yürütmeyen / işi yapabilecek yetkinlikte olduğu halde tembelliğinden ya da ataletinden dolayı işe bulaşmayan?

- Yanlış giden bir işe aceleci müdahale ederek, başarısız olup, o işi çözme konusunda demotive bir ortam yaratan / insiyatif almaktan korktuğu için işi öylece oluruna bırakan / işe fazla detaylı yaklaşıp, hantal bir projeye çeviren ve bu arada treni kaçıran?

deneme

Başta riski bilmeden, analizin güvenlik katsayısını tahmin ederek yola çıkmak, durum netleştikçe, riskin altında ya da üstünde kaldığını farketmek, bir matematiksel hesaplanamazlık kısır döngüsü müdür? "Bütün Giritliler yalan söyler" diyen Giritli gibi? Tam değil, sanki, işin derinliğine girdikçe istatistiksel olarak kenarlardan uzak durmayı maksimize edebilecek bir yöntem varmış ama ideal çözüm mümkün değilmiş gibi...

Bir işe başlamadan, ne kadar detaylı analiz gerektiğini, daha işi bilmeden belirlemeye çalışmak...
Yetersiz bir analizle başlayıp, sonradan kriz yaşamak...
Aşırı analiz edip, kolay bir işe fazla enerji ve emek gömmek...

Starcraft Raid vs. Starcraft Death Fortress

9 Eylül 2012 Pazar

kırıntı

ölüm:
şimdi yeni yeşeren bir filiz gibi
hep var olan bir tohumdu aslında
içimizde saklanan
(Bursa - 09.09.2012)

5 Eylül 2012 Çarşamba

kara kalp

kendi kıyılarına vuran
çarpıp duran
çarpıp duran
çarpıp
duran

yalnızlık...

küt - küt
küt - küt
küt

                             Bursa - 05.09.2012

4 Eylül 2012 Salı

duru-duyu

ne gariptir, dinlenen eski bir şarkıya ait birkaç notanın, eski mekanların ziyaretinden, kafada canlanan görüntülerden çok daha hızlı bir şekilde beynin derinliklerindeki anıların kalbine ulaşıvermesi ve elini ayağını kesmesi, dizlerini titretip seni öylece bırakıvermesi. 

evrimin hangi büyülü mekanizmasıdır bunu gerekli kılmış olan? ormanın içerisinde, kör karanlıkta, bir ağacın dalında otururken, seslerden örülü bir ağ, bir yumak etrafını saran, geçmiş hayatından tanıdığın bir ödülü, bir tehlikeyi ansızın bir acı gibi beynine saplayan, kulağına haykıran... seni ölümle, hayatta kalmayla ilgili bir şeylerin içinde yüzdüren, boğan. 

şimdi ise onun bir gülüşünü, bir mimiğini, suratına çarpan, kokusunu damarlarında dolaştıran, seni hiç bilmediğin, yeni keşfedilmiş başka ölümlerin kıyısında dolaştıran, seni öteye ve beriye götürüp getiren...

Bursa, 04.09.2012

23 Temmuz 2012 Pazartesi

kırıntı

jaipur
toprak kokan ellerimle
topraklarla kirlettiğim ellerimle
kazıyıp yırtardım
parçalar kanatırdım
hayallerinin bıraktığı boşluğu
dokunabilseydim...
(Bursa - 23.07.2012)

18 Temmuz 2012 Çarşamba

(içimdeki sana)

çaresizlik:

içimdeki

sana
çıkan

çıkmaz
sokaklar...


                                        Bursa - 18.07.2012

17 Temmuz 2012 Salı

ferment

o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...

çok yaşlı insanlardır
tozlu çıkmaz avlular
kapanmış kuyulardır
ve küçücük ellerimdir
gözlerimi ovuşturan...

mandalina kokusu
kazanlarda kaynayan
buğdayların buharı
kümes hayvanlarının
karmaşık koşturuşu
bilinmez bir dünyanın
bir yerlerde duruşu...

kahverengi kıtalar
çok garip denizlerin
pembe girintileri
ormanlara ve kömür madenlerine
dönüşmesi renklerin...

mezarlar yoktu henüz
sopalarla karıştırılan
böcek yuvalarıdır
nereden geliyorsa
toprakları oyarak
ayaklarımın ucundan
geçip giden boz bulanık suların
bilge akışlarıdır
yüreğimde kıpırdayan...

yitip gitmez hiçbir şey
mezarlar yoktu henüz...

ey kargacık burgacık
beni korkutan yazı
karınca duası gibi
sıra sıra inersin
kalbimin derin yuvasına
ki ne kadar derin olabilir
ufacık yüreğim
bilemezsin
bilemedin hiç...

sanayi şehirleri
oradan oraya koşturan
trenlerin arasında
garip şeyler üretiyorlardır
hiç anlamadığım
sihirli hayvanların
ortasında uzanan ormanlar
gemilerin arasında süzülen
derin okyanusların
şekilsiz balıkları...

miller, yağlı somunlar
çukur vida başları
uzun sakallı gri beyaz adamların
ellerinden çıkma
çarkların çevirdiği
anlamsız makinalar
düzinelerce uzanan
loş koridorlarda
terli insan elleri
kirli insan yüzleri

sonra belki en sonra
tozlu kocaman kitapların içinde
yorgun gözlü adamların
soluk giysileriyle
toza bulanmış tankların yanı sıra
uzayıp gittiği yollarda çekilmiş
siyah beyaz resimler
duyulmayan marşlar
duyulmayan top sesleri arasında
duyulmayan haykırışlar
duyulmayan insanların
duyulmayan ağlayışları
duyulmayan ölümlere
haritalar, tablolar, ülke adları
hiç olamazmış gibi
duruyorlar orada
hiç olamayacağım masal kahramanları gibi
bana olmazmış gibi
kimseye olmazmış gibi

bir de işte
sıra sıra gezegenler
rastlantısal galaksiler arasında
o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...

                               Bursa - 17.07.2012 


16 Temmuz 2012 Pazartesi

kırıntı

bir çiçek gibi açıyor yokluğun önce
baygın kokusunu salarak içime
sulamamalıyım biliyorum
sulamamalıyım onu...


solsun, solsun, solsun...
solsun istiyorum
bitsin istiyorum
yüreğime buladığı kokusu
çekip gitsin istiyorum
(Gemlik - 16.07.2012)

13 Temmuz 2012 Cuma

kırıntı

erken gelen trenleri beklerken
geç kalan uçakların arkasından
bakakalan
sen...
(Bursa-13.07.2012)

3 Temmuz 2012 Salı

kırıntı

vahşi özgürlüklerden kaçan
evcil ağaçlar gibi
vahşi özgürlüklerden kaçan
yağmur ağaçları
güneş ağaçları
toprak ağaçları gibi
akıp gitmekten yorulmuş nehir kıyılarına
dallarını sarkıtıp durmaktan
yorulmuş gibi
durmaktan yorulmuş gibi
kalakaldığın
ağaç dipleri gibi...
varamamaktan yorulduğun
bir hareketsizlik gibi
orada durup duran...
(Bursa - 03.07.2012)

kırıntı

sonra birden o müziği duyarsın
o hayatına girmeden önce varolmuş olan
sana onsuz bir hayatın da olduğunu
ve yine varolabileceğini hatırlatan...


o asırlardır orada duran ağaçlar
o küçüklüğünden tanıdığın havada asılı koku
içinden geçip gittiğinde yüzüne vuran...


bir şeylerin içinden geçip gittiğini
içinden bir şeylerin geçip gittiğini
yüzüne vuran
o koku...
(Bursa - 03.07.2012)

31 Mayıs 2012 Perşembe

kırıntı

tut beni ellerimden
yüreğimden sök beni
(Bursa - 31.05.2012)