8 Aralık 2015 Salı

ovum

ölü binalar işte
içinde nefes kalmamış duvarlar
isimsiz insanların üzerine
taştan örülmüş mağaralar özünde

hayvan leşleri, ateş, yontulmuş taşlar
buzdolabı, ocak, türlü çatal bıçaklar
eğreti gölge oyunları, el izleri, av tasvirleri
televizyon dizileri, şarkı klipleri
her gece dinlenen masallar
sonra meşhur insan ölüleri gibi
rafta duran okunmamış kitaplar
yaşıyorsun belki kim bilir

yaşıyorsun
konuştukça susuyorsun
herkes bir ucundan çekiştiriyor zamanı
hani bitmez tükenmez sanırsın
geçecek 
ve geçtikçe
o hissi de götürecek peşinden
geçtikçe - panik/vurdumduymazlık dalgaları
sıra sıra dizilecek/dağılacak günlerine
bugün hangisi - fibonacci/elliott?  
sakinleştirici haplar mı istersin
yoksa sıkarak dişini
sönümlenip götürsün mü istersin zaman
kendisini ve endişeni

özgürlük 
sana dokunmadan geçip giden
ortasında hareketsiz kalakaldığın
bir kararsızlıklar curcunası
özgürlük
dokundukça içinde parçalanan
parçalandıkça göğsüne batan
denedikçe ve yinelendikçe
giderek kendi haline bıraktığın
sonsuz sandığın
bir hücre / bir akvaryum
cehalet başkalarının mutluluğu
mutsuzluk başkalarının cehaleti

hayvan kalamadın
tanrı olamadın
hiçbir şeysin
insan dedin bu yer bulamadığın hiçliğe

çatlayan bir yumurta gibi taşıdın onu içinde
git şimdi kendini sev

                                              Bursa - 08.12.2015

7 Aralık 2015 Pazartesi

waste-8

iki anın arasını dolduran tek şey zaman
o da ya geçmek bilmez, ya da yoktur aslında

karanlığın ortasında
çamurlu çizmelerle yıkanmış yüzün
ne chopin, sartre, ne heisenberg, klimt fayda etmez
o unutamadığın mi minör prelüdü duymazsın
o ilk öpücüğün tadını hatırlamazsın
bir bulantıdır
tek gerçeğin
kupkuru bir cehaletin özüne dönen insan zulmü
zaman dibe vurduğunda
bedeninden avlarlar
bedeninden iğrenirsin
bedeninden ibaretsin sonuçta
keşke yok olabilseydin
ama zamanın yetmedi

(Bursa - 07.12.2015)

20 Kasım 2015 Cuma

koblenzer stadtwald

1001 gün

bir gün bir rüya gördüm
yine o ormana giren patika yoldan içeri giriyordum
yine sağ tarafta o dikenli teller ve ötesinde o gizemli bina
çocukken insan hiç merak etmiyor korktuğu binaların içini

sonra o köprünün altını hatırladım
kızakla kaydığımızda ulaşamadığımız o yüksek otoyol köprüsü
üzerindeki uğultu
altındaki derin ve soğuk gölgeler
mutlaka bir şey olmalıydı oralarda
mutlaka bir şeyler olmalıydı
ama ben orada olmamalıydım
ürkmeliydim her zamanki gibi

o sık ağaçlık, ormansı, eğimli, engebeli, boğucu, insanı içine çekip yutan o garip havası yetmezmiş gibi
üzerimizde o yüksek beton bacaklar
ve üstümüzde minik binlerce uçak gibi vızıldayan arabalar
mutlaka o ayakların dibinde bir şey gömülü olmalıydı
hiç aklıma gelmemiş

takıldım kaldım
bari madonna dinleyeyim
ve evden hiç çıkmayayım
çıkamayayım

******

sonra bazı yollar vardır
sanki hiç yoklardır
sadece başları ve sonları vardır
o yollara bir girdiğimizi biliriz
bir de çıktığımızı

saraya çıkan o yol gibi
mcdonalds'la başlar
sarayla biter
arada sadece park eden hep benzer arabalar vardır
o halde yol da olmalıdır
ama yoktur
olması gereken yerde
koca bir boşluk
iplik gibi takılmış uzar yüreğimizden
çektikçe yüreğimizi de alır götürür

dün gece ben o ağaçların altında oturdum
o nemli bankların üzerinde dengede
o garip kokusunu yudumladım
ürperen bitkilerin ayazda


8 Kasım 2015 Pazar

biz oynardık
güzel çocukluklarda
iyi ki görmemişiz
gölgelememişiz
endişesiyle bugünlerin
kışını baharını kaygısızlığın
çünkü
her şey olabilir çocuk
o an ya da gelecekte
sadece zamanı yaşar
ve gerçek sanabilir hala
hayallerini

biz çalışırız
biz üretiriz
metali ışıldatır
dişlilere yön verir
türlü kimyasallara boğarız
evleri sokakları
yediğimiz içtiğimiz
hiç bilmediğimiz
denizlerin ormanların kırların
hiç dokunmadığımız
bitki ve hayvanlarıdır
biz yiyip içeriz
önümüzde arkamızda
terden ve kaygıdan bir iz
bırakır gideriz
kimse görmez
kimse anlamaz bizi
biz herkesiz

sonra o şarkı çalar
çocukluğumuzdan
o sevdiğimiz şarkının albümünden
hiç duymadığımız başka bir şarkı çalar
içimizde bir yara açıldı sanırız
hiç duymadığımız yeni bir acı
tanırız

ellerini tuttuğumuz o çocuk dillenir
o gözleri biliriz karış karış
hep silahların gölgesinde dinlenir
barış
bizi bekler
biz hiç gelmeyiz

                           Bursa - 08.11.2015



3 Kasım 2015 Salı

ayrı yazılmayan ben

ayrıştırabiliriz
o kadın, o sokak çocuğu, o düzenbaz
birleştirebiliriz
kolu kanadı kırığızdır
gülümseriz
ellerimiz tutuşur

(Bursa - 03.11.2015)

24 Ekim 2015 Cumartesi

ölümlere

gün gelecek
çok ağlatacaksınız beni biliyorum
zamansız

vurun beni
alışamadığım
sıradanlıklarla
vurun

(Bursa - 24.10.2015)

7 Ekim 2015 Çarşamba

durgun mum

sen olduğunda ben
ben olduğumdan sen
hiçbir yere gitmeden
en güzel yerinde dur elimin
tam o anda dur ve
titrermiş gibi olur ışıklar
savrulur durur perdeler
gitmeyi ürpertir

                     Bursa - 07.10.2015

3 Ekim 2015 Cumartesi

kırıntı

işte eline yüzüne bulaştırdığın
bu son dakika yalnızlığı aslında
içinde yavaşça biten bir fidandı
yarının sessizliğiydi bugüne kalan
bakmadın, beslemedin ama büyüdü
gökyüzünü kucaklayan bir ağaç şimdi
çiçeğe duran

(Bursa - 03.10.2015)

29 Eylül 2015 Salı

kırıntı

müthiş bir rönesans çiçeğe duran
evde değil kapıda

(Bursa - 29.09.2015)

16 Eylül 2015 Çarşamba

insanal

bak nasıl da insanız hepimiz
şu kendi halinde sallanan ağaç
yavrusunun peşinde koşan kedi
çöpleri iştahla deşen karga
çürük bir elmaya üşüşen sinek
bıçağının kanını silen kasap

                           Bursa - 15.09.2015


15 Eylül 2015 Salı

kırıntı

ağız tadıyla ölecek kadar
genç değiliz artık

(Bursa - 15.09.2015)

kırıntılar

işte o çok şey beklediğin
günün sonu
hani çok şey olacaktı, yaşanacaktı
yarım kalmış her şeyi tamamlayacaktı
o gün bugün
işte
son saati
son dakikası

orada
üzerine fazlaca şey koyduğun masa
raflarından kitaplar taşan kitaplık
çarpıyor, tekliyor, çarpıyor yine
işte o içinde çok şey birikmiş yürek
her şey gibi boşmuş, bomboşmuş sanki
bu içine her şeyi tıktığın kafa

sonra orada bir yerde yaşam
o kadar yoğun ki 
o kadar dolu
ve bir uykusuzluk
cin gibi
çarpıp duruyor içimde
çarpıp duruyor 
nefes almadan

bak geliyor
bak dönüyor yine
vazgeçip gitme vakti 
tam zamanında
içinde yuvalanan
hıçkırıklarından tanırsın
hiç geç kalmaz

işte o çok şey beklediğim
günün sonu
boşuna
beklemişim
kendimi yanlış yerlerde
yanlış zamanlarda
yanlış evlerde
hiç girmediğim odalarda, sokaklarda

vazgeçebilseymişim
beklemekten
gelmekten vazgeçebildiğim kadar

taştı deniz
yıkandı kum
bir yanım su
her yanım kum
içime doldu 
yıllar sadece
ben hep 
çocuktum

bu dil değişecek
değişecek bu yürek
birileri durdursun yalnızlığımı
bir tren gibi delip geçiyor zaman
geçiyor ah geçiyor ömrümün ortasından
öpeyim de geçsin
seni

her şeyi paylaşırım
her şeyi birleştirir dururum da
şaşırırım karmaşıklığına şeylerin
şaşarım tekdüzeliğine evrenin
sonra da anlayamayışıma
evreni
ama daha çok da seni
hatta sensizliği

yanıyorum sanıyordum aklı sıra
aslında düpedüz boğuluyordum
otopsi / ölüm nedeni:
zamansızlık
o kadar çok şey varmış ki yetişilecek
zaman bulamamışım hepsine geç kalmaya

ne sen geldin / ne ben öldüm
sen gelmemekten vazgeçmedin
ben vazgeçmedim beklemekten
kaplıyordun her yeri
gökyüzümdün
bense yağmayan bir buluttum sadece
içinde

gelseydin delirirdim
gelseydin duramazdım ayakta
gelseydin sığmazdı kanatlarım dünyaya

gel vur beni
vur ki bitsin bu başıma vuran 
canıma tak eden ölümsüzlük

çıkıp gittiğin kapıdan çıktı geldi mutluluk
bırakıp gittiğin yerleri yaşam doldurdu

oy kanatlar
sizin yatacak yeriniz yok
benimse uçaçak göğüm
düşecek dermanım yok

(Bursa - 15.09.2015)

10 Eylül 2015 Perşembe

kırıntı

beynim küçük
tapıyorum
tapınaklar yapıyorum
kendime

(Bursa - 10.09.2015)

14 Ağustos 2015 Cuma

balkonda

dolunaya açılan
ışık kaplı balkonda
boşalmış bardaklar gibi
ortalığa bırakılmış
unutkan bir yalnızlık

kendisiyle oyalanır
sigara dumanından
bir kuş olup uçardı
dökülürdü ruhundan
boşalırdı hayalleri
gölgeler dağlayarak
ışık kaplı balkonda

zaten hep birlikteyiz
uyumadığımız zamanlarda
yorgun masa başlarında
serin duvarlarda, aynalarda
ve uyukladığımızda
elleri dolanacak
neredeyse ruhuma

elleri izler açar
dokunsa/dokunmasa
düşlerimi aralar
yaralarımı bulur
yeni yaralar açar
tutuşur tutuşturur
denizle karışınca
dalgasıyla, tuzuyla
yüreğimi doldurur

yüreğimi doldurur
ürkek avuçlarıyla
hüzünlerini saçar
gayet masum bir rüya
gibi kendinden geçer

işte seni bekledim
boşalmış bardaklar gibi
işte senin yüzünden
ruhumu kilitledim
kalakaldım burada
ellerim yalınayak
ışık kaplı balkonda

                        Bursa - 14.08.2015


12 Ağustos 2015 Çarşamba

kırıntı

kuşların koşuşturduğu
boş çimlerin üzerinde
şimdi bomboşluk
bir de benim gözlerim

yanık yağ kokusu
ıslak ter kokusu
bir de düşlerim

(Bursa - 12.08.2015)

10 Ağustos 2015 Pazartesi

kırıntı

her şey kendi renginde

(Bursa - 10.08.2015)

28 Temmuz 2015 Salı

bir şeyler parkı

geziniyorum
bir şeylerin parkında 

arkamda gölgem
nefesleri ağaçların
arkamda
chopin'in parmakları gibi bana dokunan
sevdiğim kız, evlendiğim kız, 
ben ölürken yanımda duran
ilk öpüşü yağmurun dudaklarımdan
ilk bırakışı saçlarımın kendini rüzgara
gelecekte olur diye kurduğum
düşlediğim ne var ne yoksa
arkamda

bir tek
üzerimde uzanıyor sandığım evren
işte karşımda

geziniyorum
bir şeylerin parkında

                             Bursa - 28.07.2015

26 Temmuz 2015 Pazar

parçalı güneş

güneşsiz bir gökyüzü değilim artık
bulutları sevmeyi de öğrendim

(Bursa - 26.07.2015)

22 Temmuz 2015 Çarşamba

tanrı parçacığı

içimde bir parça eksik
sinsi bir böcek içimi kemirmiş gibi

hep bir şeyleri eksik yapıyorum sanki
bir gözüm kapalı gibi
ağzım tıkalı gibi
birisi kanatlarımı yolup beni ortalığa bırakmış gibi

gücüm hep bir şeylere eksik kalıyor
terkedilmiş bir tanrı gibiyim sürgünde
insan bedenim bana dar geliyor
acımamalı ellerim dallara tutunurken
kanamamalı tırnaklarım kayaları kazırken

öldüm mü, yoksa yaşam mı yarım
hiç gelmeyecek bir şeyi mi bekledim
yoksa çoktan gelip geçti mi
kıvılcım yok, ya da zaman

                               Bursa - 22.07.2015

18 Temmuz 2015 Cumartesi

kafes

bak
çalışıp
paralandım
kendime kafesler aldım
paslı parmaklıklarında
paralandım

hiç kimsenin girmediği
düşlerimden yaralandım

                             Bursa - 18.07.2015

kırıntı

içinden kedi geçen şiirler

                      (Bursa - 18.07.2015)

kedi sessizliği

bir kedi sessizliği
kendisine kıvrılan
karanlığı bekleyen
duvarlara tırmanan

kollarımda dizimde
bir kedi sessizliği
ellerimde yüzümde
ısırgan tırnakları
canımı yakmak ister

yüreğime sürtünen
ruhumu kucaklayan
bir kedi sessizliği
düştü düşecek desem
hep dört ayak üstünde
dokuz kere ölümsüz

                       Bursa - 18.07.2015

kırıntı

kucağımda sineklerle oturuyorum
saçlarımda yıldızların öfkesi
maden suyu akıtıyorum içime
bir buluta karışıyor köpükleri

biri elimi tutsa yorulacağım
bir daha bir daha dokunacağım

(Bursa - 18.07.2015)



16 Temmuz 2015 Perşembe

kırıntı

sık tekrarlanan mevsimler

(Bursa - 16.07.2015)

13 Temmuz 2015 Pazartesi

bir şeye tutunabilmenin geçici mutluluğu

o ilk an heyecanı
işte oluyor, olacak, sanki
daha öncesinin anlaşılmaz huzursuzluğu
hiç geri gelmeyecekmişçesine
işte oluyor, olacak
bitmeyecek

anlamsızlığın ortasında
birazdan denizde boğulacak
geçici bir adanın
üzerinde ben
alabildiğine güven dolu
kararlı, ölümsüz
her şeyin anlamlı olduğu
bir şeylerle uğraşırken
gülümsüyorum neredeyse

bu dünya bana göre değil oysa
ne çabuk unuttum
ne de çabuk unutabiliyorum
her seferinde nasıl da şaşırıyorum buna
buna da

ölecek gibi oluyorum
sonra nereden bilmem
bir nefes geliyor
doluyor içime
biraz daha uzuyor
yaşam sandığım belli belirsiz şey
yaşam sandığım anlamsızlık
ne de inatçı çıktı
şaşırıyorum
her seferinde nasıl da şaşırıyorum buna

ada ayaklarımın altından çekilecek
emanet kumlarını alıp gidecek deniz
tekrar şaşıracağım buna biliyorum
bir sonraki dalgayı bekliyorum
denizde kum kadar çok ölümlerim

bu dünya onların
her yerini kaplamış olanların
her yerinde tepindikleri bu dünya
alabildiğine onların
bense diğer tarafa aitim
perilerin gidip geldiği yere aitim
şimdi seslerini duyuyorum
haber getiriyorlar
ölümsüz ölülerden
haber getiriyorlar
çok yakınımdalar

gelsinler nefesleriyle
nefes nefese
onlarla avunabildiğim kadar yaşayacağım

                                  (Bursa - 13.07.2015)

 

11 Temmuz 2015 Cumartesi

kırıntı

zamanı bırakmıyorum elimden
kayıp gidiyor
sabun köpüklerine dokunuyorum
ellerim yok oluyor
tutamıyorum gözlerimi yüzümde

(Bursa - 11.07.2015)

10 Temmuz 2015 Cuma

kırıntı

artık her aşk kısa

(Bursa - 10.07.2015)

9 Temmuz 2015 Perşembe

karakulak

burası
unutulmuş bir kenarıdır evrenin
sessizliği alıkoyar

zaman
mutsuz zaman yaratıcılığıdır
kendini azarlayan

o
kendi haline bırakamaz hiçbir şeyi
dağıtır, toplar, düzenler, dağılır, bırakır
biriktirir evreni

o
tanınmaz bir yerdedir
açığa çıkmaz
uyuşturur zamanı

                                Bursa - 09.07.2015

difüzyon

çocuklarına bir şeyler öğretiyorlar
geriye biz kalıyoruz
içimizin çürüklerini çoğaltıyoruz
bununla geçiyor artık çoğu zamanımız
evimizin yarısı eski, yarısı karanlık
yarısından çoğu bizimle dolu
düş kafeslerinde özgürlük
kelepçelerimizde başkaldırı buluyoruz
son bir damla daha, hepsi geçecek
biliyoruz, sanıyoruz
bir damla daha kanıyoruz.

çocuklarına çok şeyler öğretiyorlar
kara sinekler gibi vızıldaşmayı etrafımızda
zaten eriyen bir kavun gibi içimiz
eninde sonunda olacağı buydu diyoruz
bildiğimiz şeylere içerliyoruz arada sırada
bununla geçiyor artık çoğu zamanımız
evimizin yarısı hayaletli odalar
yarısından çoğu boşlukla dolu
hiçbir yere sığmıyor ki yalnızlığımız
işte karışıyor bir damla daha
derine, yokluğa, zamansızlığa

çocuklukları her tarafı kaplıyor
hem çocuklarının, hem kendilerinin
bizi de bulup çıkartıyorlar nasılsa
oysa artık kimse bulamaz sanırdık
çünkü saklandığımızın bile farkında değiliz
kaybedip duruyoruz kendimizi ikide bir
nereye gittiğimizi hatırlamıyoruz
dokunuyoruz kendimize giderek
parmaklarımız gömülüyor tatlı bir kokuya
çürük kavun gibiyiz 

                                                  Bursa - 09.07.2015

kırıntı

bu kadar karanlık neden
bir şeye canımı sıkacaktım
unutmasaydım
bir kenara atacaktım kendimi

(Bursa - 09.07.2015)

7 Temmuz 2015 Salı

kırıntı

quite deviation

(Bursa - 07.07.2015)

6 Temmuz 2015 Pazartesi

kırıntı

gel neyimiz var neyimiz yok dökelim ortaya
şuraya bir avuç nefes koyalım
şuraya her gün geçtiğimiz yollar
şuraya geçmek bilmeyen saatler
şuraya geçip gidiveren yıllar

gel varsın acıtsın hiç çekinmeyelim
şuraya bir yastık dolusu gözyaşı
şuraya denizden çaldığımız serinlik
bir parça güneş, bir parça gök mavisi
hiçbir yere sığmayan koca bir yalnızlık
sabah sersemlikleri, gece sarhoşlukları
sonra avuntular saçalım, milyonlarca

gel hazır elimiz değmişken
boşa gitmiş binlerce kalp çarpıntısı
göz göre göre ıskalanmış bir yığın sevgi
kucaklar dolusu anlamsızlık
hepsini dizelim şöyle başucumuza

geriye bir tek sensizlik kalsın

(Bursa - 06.07.2015)

5 Temmuz 2015 Pazar

kırıntı

bir eser değil bu
sadece yürüyorum
düş kabinlerinde
içimi soyuyorum
hiç çıplak kalamadım

siz hepiniz normalsiniz
beni bu saatten sonra
bir tek kafka anlar
akdenizde yalnız kalmış
bir koya sığınmış
üçüncü dünyayım
sabırsızım yıllardır

(Bursa - 05.07.2015)

25 Haziran 2015 Perşembe

kırıntı

doğal çılgınlıklarında bulutlar...

(Bursa - 25.05.2015)

23 Haziran 2015 Salı

morphone

nasıl değiştiğini gör yalnızlığın
saçlarıma sürtünen bir gökyüzü kıvamında
nasıl eşlik ettiğini gör / nereye gitsem
nasıl yerinde saydığını anla yine de

nasıl yer değiştirdiğini gör yalnızlığın
saçlarımı okşayan bir rüzgar kıvamında
nasıl kendi içinden fışkırdığını / ne yapsa
nasıl boğulduğunu yine de kendi içinde

nasıl değiştiğini ve değiştirdiğini
kendini ve seni zamanla / farkettirmeden

                                      Bursa - 23.06.2015

22 Haziran 2015 Pazartesi

kırıntı

ah bir şey olsun diye bekleyenlerin ufacık şeylerde anlam aramaları...

(Bursa - 22.06.2015)

10 Haziran 2015 Çarşamba

kırıntı

yağmur ağlar üstüme

(Bursa - 10.06.2015)

13 Mayıs 2015 Çarşamba

şerbet

annem gençti
pencereden bakardı güneş
ağaçlar meksika akşamları kokardı
sıcak sindiği duvar çatlaklarından
dışarı çıkmaya korkardı gündüzleri
birikirdi kuytularda
geceye saklardı kendini

başıbozuk camekanlı dükkanlara
üşüşürdü gölgeleri düşleri
bazen de geçmeyen çocuklukları
kasaba insanlarının
öğle uykusuna boğulurdu sapsarı
sokaklar

sonra perdelerin arasında
o kırmızı elbiseli kız
ilk gördüğümde bile tanıdık gelen
o sıkılmış bakışları
aynalara sakladığı yalnızlığıyla
iskemleye kurulur
şarkı söyler gibi ağlardı
beni izlerdi sessizliği

ikindi çöktüğünde sokağa
fırlar gibi uykusundan
dans ederek çıkardı
kapılardan geçerdi
rüzgara fısıldardı
şerbet gibi akardı üzerinden
sarhoşluğu

içim bayılırdı
gizeminden

sevsin beni
ama hiç bitmesin
gibi sanırdım
dünyayı

                                Bursa - 13.05.2015

kırıntı

su gibidir
tutamazsın
eline yüzüne bulaşır
çekirdekler doğurur
sonra içine düşer zaman
içinde tohumlar yumurtlar

içimin çekirdekleri çürüdü
içimin çekirdekleri dondu
dudaklarım üşüştü dudaklarına
zaman söndü

çok bekletti
elleri

elleri
su gibidir
tutamazsın...

(Bursa - 13.05.2015)

8 Mayıs 2015 Cuma

kırıntı

gözlerim aç
karanlığa
kalbim tok 

(İstanbul - 08.05.2015)

1 Mayıs 2015 Cuma

geç

kaderim
bu geçen kızdır belki de
ya da bu geçmeyen yalnızlık

                     Bursa - 01.05.2015

29 Nisan 2015 Çarşamba

011235

0

boşluk

önce boşluk vardı

içinde yüzdüğümüz bu koca boşluk aslında
kaybolduğumuz katlanılmaz bir sınırsızlık

mecburiyetten aslında böyle hiçliğin ortasında
kendimize bir anlam bir yön bulmak için 
masumca ufak tefek şeyler uydurmamız

ama devlerle boğuşur gibi tükeniriz sonunda
ezer devasal gövdeleri iliklerimizi
eziliriz kendi yarattığımız kocaman yoksunlukların
onlarsız artık yapamayacağımızı sandığımız
safça yok saydığımız yoklukları altında

                                       Bursa - 29.04.2015

26 Nisan 2015 Pazar

kırıntı

zamanı ne durdurur?

buzdan bir at bindiğim
damarlarımda koşturur

(Bursa - 26.04.2015)

15 Nisan 2015 Çarşamba

kırıntı

bazen nefesim kesiliyor
güzelliklerden

bazen sıkıntıdan

(Bursa - 15.04.2015)

4 Nisan 2015 Cumartesi

karanlık yarım

hemen uyku sonrası
zamanın kararsızca
yalnızlığın ürkekçe tenimi okşadığı
suratımda gizli bir yastık gibi
çığlıklarımı boğan sessizlikte
çözünüyor solgunluğu renklerin
bir bulup bir kaybettiğim bir rüya gibi
sen-sensizlik
yarım kalacaksın

hemen uyku sonrası
gittiğinde yine biliyorum
karanlık yarım kalacak

                              Bursa - 04.04.2015

21 Mart 2015 Cumartesi

kırıntı

burada vatanımdayım
tüm sessiz kelimeler

(Bursa - 21.03.2015)

6 Mart 2015 Cuma

kırıntı

nasıl da ruhumuz yok
olmayan çocuklar gibiyiz

(Bursa - 06.03.2015)

26 Şubat 2015 Perşembe

kırıntı

parmaklarım yalnızlığın tetiğinde
geçmişin göğüslerinde dudaklarım
anıların sütünü yudumluyor

(Mudanya - Yenikapı, 26.02.2015)

23 Şubat 2015 Pazartesi

deneme

Neden hem hızlı yüzebilen, hem hızlı uçabilen, hem karada atik bir canlı yok?
Neden hem suda, hem havada, hem karada etkin bir avcı yok?
Neden hem suda, hem karada, hem havada aynı verimlilikle etkin yol alan bir araç yok?
Çünkü her alanda üstün olmak, yetenek geliştirmek, herkesi her alanda ekarte edebilmek, eğer mümkün olsaydı bile, getirisi uğruna harcanacak enerjiye değmeyecek haybeye bir çaba olurdu.
Çünkü her alanda mükemmel olmaya kalkışmak örtülü başka kayıplar tarafından öylesine geçersizleştirilirdi ki, mükemmellik çabası bir hiçliğe dönüşürdü.
Doğada hayatta kalmanın mutlak çerçevesini çizen doğal seçilim / adaptasyon / evrim süreçleri bile bu türden her alanda mükemmel canlılara yol açmamıştır. Evrimde başarı tanımı sayılması gereken ve geçmiş adaptasyon süreçlerinin bileşkesi olarak günümüze gelmiş olan hayatta kalmayı başarmış canlılar içerisinde her alanda üstün türlere rastlamayız. Hatta günümüze kadar gelmeyi başarmış, dolayısıyla milyarlarca zorluğa başarıyla göğüs gerdiğini ispat etmiş pek çok canlı için güçlüden ziyade narin ya da kırılgan ifadesi çok daha uygun kaçacaktır.
Bu canlılardan pek çoğu, incelendiği zaman kendi habitatında başarıyı getiren ilk bakışta gösterişsiz özellikler taşır görünürler sadece.

(Yenikapı-Mudanya - 20.02.2015)

20 Şubat 2015 Cuma

İspatlanmış Gerçekler

1) MADALYON: Nasıl ki madalyonun iki yüzü varsa, başımıza gelen her olayın da mutlaka bir aydınlık tarafı, bir de gölgesi vardır. Işık varsa gölge, gölge varsa ışık mutlaka olur. Hayat mutlaklardan oluşmaz. Anlamsız görünen, kötü görünen olaylar bile büyük resmin içinde mutlaka anlam bulurlar

2) BARDAĞIN  DOLU TARAFI: Üstteki konu ile doğrudan bağlantılı olarak, insanın sadece bir olayın oluşturduğu kendi üzerine düşen gölgeye değil, o gölgeye sebep olan arkadaki ışığa da odaklanmayı unutmamasını anlatır.

18 Şubat 2015 Çarşamba

ölümüne

dönüyorum
yabana gittiğim yerden
o kadar çok kayboldum ki
yorulmuş olmalıyım

geri dönüyorum
yıldızlara
kusura bakmayın
bazen unutuyorum
o kadar çok yol gittim ki
ölümüne

(Bursa - 18.02.2015)

15 Şubat 2015 Pazar

opak

bak diyor
yağmurlar yağdı diyor
bak diyor
zümrütten bir aydınlık
dağları bulutları sardı diyor
ışıklar ışıklar dört bir yanda
gökleri denizleri yardı diyor
ışıklar ışıklar dört bir yanda
ruhumun tozlu katmanlarını
sararmış opak sayfalarını
tek tek birbirlerinden ayrıştırıp
kalbimin çekirdeğine vardı diyor
söylemiştim en karanlık saatte
geçecek sakın bırakma kendini
bu karanlık ışıklar doğuracak
inanmıştım bir ümit vardı diyor

susuyorum da susmuyorum aslında
sessizliğimle muhabbet ediyorum
diyorum ışıklara boğsam seni
yüreğinin aynasının bir köşesi
biliyorsun hep karanlık kalacak
yüreğimin aynasının her köşesi
zaten hep karanlık kaldı diyor
buralara ışık gelmeden önce
zaten sadece karanlık vardı diyor

                                       Bursa - 15.02.2015


13 Şubat 2015 Cuma

artık

düşüyoruz omzumuzda kanatlar

elin elime değdiğinde
yüreğimde yanardağlar patlıyor

içiçeyiz
yürekler ve dudaklar
gözgözeyiz
yüzümüzde bir neşe
bazen umut
bazen de bir endişe
biz arttıkça 
bak onlar da artıyor

her saniye geçip giden hayatlar
biliyorsun kalbimizde çarpıyor

(Bursa - 13.02.2015)