17 Temmuz 2012 Salı

ferment

o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...

çok yaşlı insanlardır
tozlu çıkmaz avlular
kapanmış kuyulardır
ve küçücük ellerimdir
gözlerimi ovuşturan...

mandalina kokusu
kazanlarda kaynayan
buğdayların buharı
kümes hayvanlarının
karmaşık koşturuşu
bilinmez bir dünyanın
bir yerlerde duruşu...

kahverengi kıtalar
çok garip denizlerin
pembe girintileri
ormanlara ve kömür madenlerine
dönüşmesi renklerin...

mezarlar yoktu henüz
sopalarla karıştırılan
böcek yuvalarıdır
nereden geliyorsa
toprakları oyarak
ayaklarımın ucundan
geçip giden boz bulanık suların
bilge akışlarıdır
yüreğimde kıpırdayan...

yitip gitmez hiçbir şey
mezarlar yoktu henüz...

ey kargacık burgacık
beni korkutan yazı
karınca duası gibi
sıra sıra inersin
kalbimin derin yuvasına
ki ne kadar derin olabilir
ufacık yüreğim
bilemezsin
bilemedin hiç...

sanayi şehirleri
oradan oraya koşturan
trenlerin arasında
garip şeyler üretiyorlardır
hiç anlamadığım
sihirli hayvanların
ortasında uzanan ormanlar
gemilerin arasında süzülen
derin okyanusların
şekilsiz balıkları...

miller, yağlı somunlar
çukur vida başları
uzun sakallı gri beyaz adamların
ellerinden çıkma
çarkların çevirdiği
anlamsız makinalar
düzinelerce uzanan
loş koridorlarda
terli insan elleri
kirli insan yüzleri

sonra belki en sonra
tozlu kocaman kitapların içinde
yorgun gözlü adamların
soluk giysileriyle
toza bulanmış tankların yanı sıra
uzayıp gittiği yollarda çekilmiş
siyah beyaz resimler
duyulmayan marşlar
duyulmayan top sesleri arasında
duyulmayan haykırışlar
duyulmayan insanların
duyulmayan ağlayışları
duyulmayan ölümlere
haritalar, tablolar, ülke adları
hiç olamazmış gibi
duruyorlar orada
hiç olamayacağım masal kahramanları gibi
bana olmazmış gibi
kimseye olmazmış gibi

bir de işte
sıra sıra gezegenler
rastlantısal galaksiler arasında
o küçük çocuk benim
balkonlarda bekleyen
duraklarda bekleyen
annesi gelsin diye
otobüsleri gözleyen...

                               Bursa - 17.07.2012