8 Aralık 2015 Salı

ovum

ölü binalar işte
içinde nefes kalmamış duvarlar
isimsiz insanların üzerine
taştan örülmüş mağaralar özünde

hayvan leşleri, ateş, yontulmuş taşlar
buzdolabı, ocak, türlü çatal bıçaklar
eğreti gölge oyunları, el izleri, av tasvirleri
televizyon dizileri, şarkı klipleri
her gece dinlenen masallar
sonra meşhur insan ölüleri gibi
rafta duran okunmamış kitaplar
yaşıyorsun belki kim bilir

yaşıyorsun
konuştukça susuyorsun
herkes bir ucundan çekiştiriyor zamanı
hani bitmez tükenmez sanırsın
geçecek 
ve geçtikçe
o hissi de götürecek peşinden
geçtikçe - panik/vurdumduymazlık dalgaları
sıra sıra dizilecek/dağılacak günlerine
bugün hangisi - fibonacci/elliott?  
sakinleştirici haplar mı istersin
yoksa sıkarak dişini
sönümlenip götürsün mü istersin zaman
kendisini ve endişeni

özgürlük 
sana dokunmadan geçip giden
ortasında hareketsiz kalakaldığın
bir kararsızlıklar curcunası
özgürlük
dokundukça içinde parçalanan
parçalandıkça göğsüne batan
denedikçe ve yinelendikçe
giderek kendi haline bıraktığın
sonsuz sandığın
bir hücre / bir akvaryum
cehalet başkalarının mutluluğu
mutsuzluk başkalarının cehaleti

hayvan kalamadın
tanrı olamadın
hiçbir şeysin
insan dedin bu yer bulamadığın hiçliğe

çatlayan bir yumurta gibi taşıdın onu içinde
git şimdi kendini sev

                                              Bursa - 08.12.2015

7 Aralık 2015 Pazartesi

waste-8

iki anın arasını dolduran tek şey zaman
o da ya geçmek bilmez, ya da yoktur aslında

karanlığın ortasında
çamurlu çizmelerle yıkanmış yüzün
ne chopin, sartre, ne heisenberg, klimt fayda etmez
o unutamadığın mi minör prelüdü duymazsın
o ilk öpücüğün tadını hatırlamazsın
bir bulantıdır
tek gerçeğin
kupkuru bir cehaletin özüne dönen insan zulmü
zaman dibe vurduğunda
bedeninden avlarlar
bedeninden iğrenirsin
bedeninden ibaretsin sonuçta
keşke yok olabilseydin
ama zamanın yetmedi

(Bursa - 07.12.2015)

20 Kasım 2015 Cuma

koblenzer stadtwald

1001 gün

bir gün bir rüya gördüm
yine o ormana giren patika yoldan içeri giriyordum
yine sağ tarafta o dikenli teller ve ötesinde o gizemli bina
çocukken insan hiç merak etmiyor korktuğu binaların içini

sonra o köprünün altını hatırladım
kızakla kaydığımızda ulaşamadığımız o yüksek otoyol köprüsü
üzerindeki uğultu
altındaki derin ve soğuk gölgeler
mutlaka bir şey olmalıydı oralarda
mutlaka bir şeyler olmalıydı
ama ben orada olmamalıydım
ürkmeliydim her zamanki gibi

o sık ağaçlık, ormansı, eğimli, engebeli, boğucu, insanı içine çekip yutan o garip havası yetmezmiş gibi
üzerimizde o yüksek beton bacaklar
ve üstümüzde minik binlerce uçak gibi vızıldayan arabalar
mutlaka o ayakların dibinde bir şey gömülü olmalıydı
hiç aklıma gelmemiş

takıldım kaldım
bari madonna dinleyeyim
ve evden hiç çıkmayayım
çıkamayayım

******

sonra bazı yollar vardır
sanki hiç yoklardır
sadece başları ve sonları vardır
o yollara bir girdiğimizi biliriz
bir de çıktığımızı

saraya çıkan o yol gibi
mcdonalds'la başlar
sarayla biter
arada sadece park eden hep benzer arabalar vardır
o halde yol da olmalıdır
ama yoktur
olması gereken yerde
koca bir boşluk
iplik gibi takılmış uzar yüreğimizden
çektikçe yüreğimizi de alır götürür

dün gece ben o ağaçların altında oturdum
o nemli bankların üzerinde dengede
o garip kokusunu yudumladım
ürperen bitkilerin ayazda


8 Kasım 2015 Pazar

biz oynardık
güzel çocukluklarda
iyi ki görmemişiz
gölgelememişiz
endişesiyle bugünlerin
kışını baharını kaygısızlığın
çünkü
her şey olabilir çocuk
o an ya da gelecekte
sadece zamanı yaşar
ve gerçek sanabilir hala
hayallerini

biz çalışırız
biz üretiriz
metali ışıldatır
dişlilere yön verir
türlü kimyasallara boğarız
evleri sokakları
yediğimiz içtiğimiz
hiç bilmediğimiz
denizlerin ormanların kırların
hiç dokunmadığımız
bitki ve hayvanlarıdır
biz yiyip içeriz
önümüzde arkamızda
terden ve kaygıdan bir iz
bırakır gideriz
kimse görmez
kimse anlamaz bizi
biz herkesiz

sonra o şarkı çalar
çocukluğumuzdan
o sevdiğimiz şarkının albümünden
hiç duymadığımız başka bir şarkı çalar
içimizde bir yara açıldı sanırız
hiç duymadığımız yeni bir acı
tanırız

ellerini tuttuğumuz o çocuk dillenir
o gözleri biliriz karış karış
hep silahların gölgesinde dinlenir
barış
bizi bekler
biz hiç gelmeyiz

                           Bursa - 08.11.2015



3 Kasım 2015 Salı

ayrı yazılmayan ben

ayrıştırabiliriz
o kadın, o sokak çocuğu, o düzenbaz
birleştirebiliriz
kolu kanadı kırığızdır
gülümseriz
ellerimiz tutuşur

(Bursa - 03.11.2015)

24 Ekim 2015 Cumartesi

ölümlere

gün gelecek
çok ağlatacaksınız beni biliyorum
zamansız

vurun beni
alışamadığım
sıradanlıklarla
vurun

(Bursa - 24.10.2015)

7 Ekim 2015 Çarşamba

durgun mum

sen olduğunda ben
ben olduğumdan sen
hiçbir yere gitmeden
en güzel yerinde dur elimin
tam o anda dur ve
titrermiş gibi olur ışıklar
savrulur durur perdeler
gitmeyi ürpertir

                     Bursa - 07.10.2015

3 Ekim 2015 Cumartesi

kırıntı

işte eline yüzüne bulaştırdığın
bu son dakika yalnızlığı aslında
içinde yavaşça biten bir fidandı
yarının sessizliğiydi bugüne kalan
bakmadın, beslemedin ama büyüdü
gökyüzünü kucaklayan bir ağaç şimdi
çiçeğe duran

(Bursa - 03.10.2015)

29 Eylül 2015 Salı

kırıntı

müthiş bir rönesans çiçeğe duran
evde değil kapıda

(Bursa - 29.09.2015)

16 Eylül 2015 Çarşamba

insanal

bak nasıl da insanız hepimiz
şu kendi halinde sallanan ağaç
yavrusunun peşinde koşan kedi
çöpleri iştahla deşen karga
çürük bir elmaya üşüşen sinek
bıçağının kanını silen kasap

                           Bursa - 15.09.2015


15 Eylül 2015 Salı

kırıntı

ağız tadıyla ölecek kadar
genç değiliz artık

(Bursa - 15.09.2015)

kırıntılar

işte o çok şey beklediğin
günün sonu
hani çok şey olacaktı, yaşanacaktı
yarım kalmış her şeyi tamamlayacaktı
o gün bugün
işte
son saati
son dakikası

orada
üzerine fazlaca şey koyduğun masa
raflarından kitaplar taşan kitaplık
çarpıyor, tekliyor, çarpıyor yine
işte o içinde çok şey birikmiş yürek
her şey gibi boşmuş, bomboşmuş sanki
bu içine her şeyi tıktığın kafa

sonra orada bir yerde yaşam
o kadar yoğun ki 
o kadar dolu
ve bir uykusuzluk
cin gibi
çarpıp duruyor içimde
çarpıp duruyor 
nefes almadan

bak geliyor
bak dönüyor yine
vazgeçip gitme vakti 
tam zamanında
içinde yuvalanan
hıçkırıklarından tanırsın
hiç geç kalmaz

işte o çok şey beklediğim
günün sonu
boşuna
beklemişim
kendimi yanlış yerlerde
yanlış zamanlarda
yanlış evlerde
hiç girmediğim odalarda, sokaklarda

vazgeçebilseymişim
beklemekten
gelmekten vazgeçebildiğim kadar

taştı deniz
yıkandı kum
bir yanım su
her yanım kum
içime doldu 
yıllar sadece
ben hep 
çocuktum

bu dil değişecek
değişecek bu yürek
birileri durdursun yalnızlığımı
bir tren gibi delip geçiyor zaman
geçiyor ah geçiyor ömrümün ortasından
öpeyim de geçsin
seni

her şeyi paylaşırım
her şeyi birleştirir dururum da
şaşırırım karmaşıklığına şeylerin
şaşarım tekdüzeliğine evrenin
sonra da anlayamayışıma
evreni
ama daha çok da seni
hatta sensizliği

yanıyorum sanıyordum aklı sıra
aslında düpedüz boğuluyordum
otopsi / ölüm nedeni:
zamansızlık
o kadar çok şey varmış ki yetişilecek
zaman bulamamışım hepsine geç kalmaya

ne sen geldin / ne ben öldüm
sen gelmemekten vazgeçmedin
ben vazgeçmedim beklemekten
kaplıyordun her yeri
gökyüzümdün
bense yağmayan bir buluttum sadece
içinde

gelseydin delirirdim
gelseydin duramazdım ayakta
gelseydin sığmazdı kanatlarım dünyaya

gel vur beni
vur ki bitsin bu başıma vuran 
canıma tak eden ölümsüzlük

çıkıp gittiğin kapıdan çıktı geldi mutluluk
bırakıp gittiğin yerleri yaşam doldurdu

oy kanatlar
sizin yatacak yeriniz yok
benimse uçaçak göğüm
düşecek dermanım yok

(Bursa - 15.09.2015)