4 Nisan 2024 Perşembe

Taşınmak

Antiphon XI (Mode Pl. II) (https://www.youtube.com/watch?v=kL6ameuQozA) dinlediğimde Orta Anadolu'da diz üstü oturup islami dini ilahiler söyleyen o amcaların aslında geçmişlerinin nerede olduğunu anlıyorum. Bir dine mensup bir Anadolu halkının nasıl dönüşmüş / dönüştürülmüş olduğunu. Belki istemeden, belki baskıyla, belki de gönül rızasıyla, ya da hiç umursamadıklarından. Eğer baskı gördülerse de, o baskıyı zaten kendileri de baskı görerek Orta Asya bozkırlarında atalarının Gök Tanrı dininden zorla dönüştürülen bir toplum tarafından görmüşlerdir. Aynı zamanının Nazi Almanya'sındaki kendi kültürlerini yaşamaya / yaşatmaya çalıştıkları hayatlarından zorla kopartılarak ve kıl payı toplama kamplarında ölmekten kurtulan İsrail'deki Yahudilerin şimdi Filistin'li garibanlara yaptıkları zulüm gibi. Düşünmeden edemiyorum; acaba bir toplum başka bir toplum tarafından kendisine uygulanan travmayı içinde taşıyıp mı, sonradan istemsizce dışa vuruyor ve travmanın zincirleme yaşanmasına neden oluyor, ayrıca bu travmayı ne kadar süre toplumsal hafızasında saklayabiliyor.

Öte yandan Antiphon XI'deki melodilerin de ne kadarının Ortodoks Hıristiyanlığa daha köklü eski Anadolu halklarından aktarıldığını ve bu kültürü kendilerine aktaran halkların da zamanında kendi pagan dinlerini bırakıp Hıristiyanlığa geçiş süreçlerini de düşünmeden edemiyorum.

Kültür de bilim gibi zincirin halkaları misali toplumdan topluma aktarılarak ilerliyor. Ezilen üzümlerin yok olurken tüm aroma ve kokularını sularına karıştırması gibi, yok edilen toplum da aslında sadece fiziksel ve kavramsal olarak ortadan kalkıyor ama aslında o toplumun kültürü, ruh aktarımı gibi kendilerini devralan kültürün içine sirayet ediyor, üzüm suyunu içen kişinin kanına yavaş yavaş sızarak karışıyor ve kendini oraya aktarıp orada yaşamaya devam ediyor. Yıkılan şehirlerin kalıntı taşlarından aynı yerde yeni şehirlerin inşa edilmesi ve bu sürecin sürekli, devam ederek antik taşların binadan binaya günümüze kadar taşınması gibi bir şey bu. O taş, ilk binası için tasarlanıp, orada fonksiyonel bir amacı yerine getirdi ama bugün parçası olduğu binada da aynı şekilde anlamlı bir işlevi sürdürüyor. O taş bugünkü binayı taşımıyor diyemeyiz. Aksine o taş artık içinde yer alan binalardan bağımsızlaştı, varlığını çağlar ötesine taşıdı ve içinde yer aldığı tüm binaların ömrünü yaşadı ve aştı. O taş o binaları oluşturdu ama o binalar da o taşın çağlar ötesine taşınmasını sağladı, ona yuva oldu ve hayatta kalma anlamı sağladı. "Taş"ın binaları "taş"ıması ve o binalar tarafından geleceğe "taş"ınması işlemindeki taş kelimesinin aldığı anlamların birbiri ile bağlantısı ise hoş bir tesadüf. 

                                                                                                                            Halkalı - İstanbul
                                                                                                                                                                   04.04.2024