31 Mayıs 2024 Cuma

kırıntı

önce sessizliği geldi

***

sessizliği her yerde

22 Mayıs 2024 Çarşamba

kırıntı

epeydir yağmurun suyu yok
ve gölgesi yok güneşin
tadı tuzu yok gerçeğin

denemek ne güzel şeysin
denemek ve sürekli yenilmek
yenilecek bir şey kalmayana dek
kaybetmek

18 Mayıs 2024 Cumartesi

Rüya - 18 Mayıs 2024

Orta Anadolu'da bir yerde, yerleşim yerlerinden uzak, biraz ağaçlıklı bir bozkırın ortasında bir binalar kompleksi. Eski bir tarikatın şimdi terkedilmiş ve turistik bir destinasyon haline gelmiş binaları. Ben bu binaları (daha önce de gelip görmüşüm belli ki) yanımda burayı ilk kez görmeye gelen (ama gerçek hayatta tanımadığım) 3 arkadaşa gezdiriyorum. 

Buradaki ana etkinlik 2 tane aslında. Birincisi doğrudan avluya girdiğinizde karşı cephenizde sizi karşılayan büyük taş binanın hemen sol kıyısına iliştirilmiş gibi duran küçük yapının içinde (Bilinçaltımda Lüleburgaz'da şimdi yıkılmış olan Mimar Sinan eseri kervansarayın aşevine gönderme mi?). Buraya girdiğinizde sizi birkaç oda karşılıyor. Odaların duvarları ve kapıları tamamen camdan (Lesaffre Genel Müdürlük 6. Kat'a gönderme mi?). Karşıdaki dikey ve uzunlamasına odanın içinde vücudu anormal derecede ince uzun ve kafasının hareketlerinden çok normal olmayan bir birey olduğu belli olan bir adam geziniyor. Odanın kapısı kapalı ve oradan hiç dışarı çıkmadan odada volta atıyor. Biz binaya girdiğimizde dahi, cam duvarlardan normalde bizi görebileceği halde, hiç bize bakmıyor ve adeta bizi fark etmiyor. Oda içindeki hareketlerine devam ediyor. İşte bu eski tarikatlar kompleksinin birinci etkinliği bizzat bu adam.

Normalde zararsız gibi görünen bu adamın bulunduğu odanın kapısını açıp yanına girdiğinizde ise sizi hemen fark edip üzerinize yürüyor. Buradaki önemli nokta size dokunmasına müsaade etmeyecek bir mesafeyi korumak. Ama bunu yapmanız çok zor. Nitekim gezdirdiğim arkadaşlardan biri bu maceraya atılıyor ve odaya giriyor (zaten etkinlik bu nihayetinde). İçerideki garip adam hemen onun üzerine yürüyüp onu sıkıştırıyor ve omzuna dokunuyor. Bu gerçekleşir gerçekleşmez arkadaşım da aynı şekilde meczuplaşıyor. Kendisine seslenildiğinde duymuyor ve tepki vermiyor. Donuk bir şekilde o da odada dolanmaya başlıyor. Onu kurtarmak ve eski haline döndürmek için yapılması gereken şey, duyabileceği bir uzaklıktan kendisine bu durum için kullanılan kısa bir dua okunması. Bu okunur okunmaz yine eski haline dönüp, oradan çıkıyor ve aramıza katılıyor.

Ama bu işlem sırasında elbette dikkat edilmesi gereken birkaç püf noktası var: Birincisi bu duayı okuduğunuzda, arkadaşınızın bu anormal adamdan, kendisine hemen yeniden dokunamayacak bir uzaklıkta olmasına dikkat etmek. Çünkü dua okunur okunmaz arkadaşınız yeniden normal bir insan haline dönüşüyor ve bu durumda o garip adam hemen arkadaşınızı sıkıştırıp yeniden bir meczuba dönüştürüyor. Ben de dikkatlice aralarındaki mesafe yeteri kadar açıldığında duayı okuyorum. Arkadaşım kendine gelir gelmez, garip adam kendisine ulaşamadan odadan çıkıyor ve kapıyı yeniden adamın üstüne kapatıyor. Doğal olarak bu adamın yanına, sizi dua okuyarak kurtarabilecek arkadaşlarınız olmadan girmek çok büyük bir risk ve asla yapılmaması gereken bir ihmalkarlık olur. Ancak bazı durumlarda eğer duayı okumakta gecikirseniz (mesela arkadaşınız yeterince mesafeyi açsın diye uygun bir zaman beklerken), bu garip adam artık açık olan kapıdan dışarı çıkarak odasını terk edebiliyor ve içeride arkadaşlarını kurtarmak için pozisyon almış kişilerin de artık üzerine yürüyebiliyor. Normalde kapı kapalıyken ise bunu nedense yapmayı kendiliğinden akıl edemiyor. İşte böyle durumlarda risk daha da artıyor ve özellikle duayı okuması gereken kişinin  kendisine dokunulmasından kaçınması gerekiyor ki, kalan kişileri dua okuyarak kurtarabilsin. Garip adam odayı bir kere terk ettikten sonra, tüm arkadaşlarınızı kurtarsanız bile artık garip adamı kendi odasına sokamadığınız durumlar oluşuyor ve böyle durumlarda, binaya giren kişilerin, içeri adım atmaz bu garip adamla burun buruna gelmeleri riski oluşuyor. Bu durumu buranın idaresinden sorumlu kuruluşun bazı eğitimli bakıcılarla çözdüğünü düşünüyorum.

Bu tarikat kompleksinin ikinci etkinliği ise, yapıların en sol tarafında avlunun içerisinde yer alan bir büyük çalıda gerçekleşiyor. Bu çalının içinde yaşayan oldukça büyük, sarı-beyaz renkli ve yumuşak etli bir örümcek var. Bu örümcek de normalde kendisine dokunulmadığı zaman sabit bir şekilde yerinde duruyor. Ama dokunduğunuzda başlayan ve gerçekleştirdiğinizde size iyi geldiğine ve dileklerinizin gerçekleştiğine inanılan bir ritüel başlıyor. Ancak bu ritüeli kurallarına harfi harfine uyarak gerçekleştirmeniz gerekiyor. Ben de arkadaşlarıma göstermek için bir deneme yapıyorum. Yaptığım şey şu: Örümceğin tam ortasına işaret parmağımın ucu ile dokunuyorum ve dokunur dokunmaz da bu örümceğin hemen sırayla gideceği 6 noktaya o oraya varmadan önce elimi değdiriyorum. Bu altı noktanın çalının üzerindeki yerleri belli ve örümcek dokunmayla harekete geçer geçmez son derece büyük bir hızla ve belirli bir sıra ile bunların hepsine uğruyor. Örümcekten çok daha hızlı bir şekilde bunu yapabilmek, hem uğrayacağı noktaların sırasını bilmek açısından iyi bir ezber, hem de örümceğin hızını düşününce büyük bir el çabukluğu gerektiriyor. Ben geçmişten deneyimli olduğum için bunu başarıyorum. Arkadaşlarım ise yapmayı çok zor buldukları için denemiyorlar. 

Ama sonradan orada bulunan bilge ve yaşlı bir adamdan, aslında gerçekleştirdiğim ritüelin bir yanlış inanış, batıl bir inançtan kaynaklandığını öğreniyorum. Örümcekle yapılan ve gerçekleştirmesi çok daha zor olan asıl ritüeli anlatıyor ve yerinde gösteriyor bize. Bunun için eline ince 16 tüyden oluşan bir özel tasarım aparat alıyor. Bu tüylerin birleştiği yerde hepsini bir arada tutmaya yarayan bir kavrama sapı var. Tüylerin her biri özel uzunluklarda ve açılarla bir araya getirilmişler ve sadece bu ritüel için özel olarak ve büyük bir hassasiyet ve ince bir toleransla imal edilmişler. Yaşlı adam, bu ince tüylerin uçlarını balla karıştırılmış tatlı bir suya sokup çıkarıyor. Bu işlem sonucunda 16 tüyün her birinin ucu birer tatlı su damlacığı ile kaplanıyor. Sonra örümceğe dokunuyor ve dokunur dokunmaz da, tutacak sap kısmı tam örümceğin ortasına denk gelecek şekilde bu tüylü mekanizmayı çalıya doğru dokunduruyor. Böylece bu 16 tüyün ucunda bulunan ballı sıvılar, çalının üzerindeki, önceden çok net bir şekilde yerleri tespit edilmiş olan belirli kritik noktalara dokunuyor. Ancak tüylerin uzunlukları o kadar hassasiyetle belirlenmiş ki, sapı aşağı doğru indirdiğinizde, tüyler çalıya aynı anda temas etmiyor. Farklı uzunlukları ve çalının yapraklarının farklı yükseklikleri gereği tüyler yapraklara belirli bir özel sıra ile temas ediyorlar. Temas eder etmez de uçlarında asılı duran ballı sıvı damlacıkları tüylerden kurtulup yaprakların üzerine belirli bir sırayla geçiyorlar. İşte örümcek de, tam bu belirli sırayla, bu belirli noktalara son derece hızlı bir hareket gerçekleştirerek bu ballı sıvıları tüketmek için hamle yapıyor. Onları çalıdaki hem temas sıralamasına uygun bir şekilde, hem de tam gereken noktalara ulaşarak tüketmesi işleminin kendisi, örümceğin belirli bir dans hareketi gerçekleştirmesine neden oluyor. Örümceğin işte bu çok hassas ve hızlı dansının ise, insana mutluluk veren ve dileklerini gerçekleştiren esas ritüel olduğunu söylüyor ihtiyar adam. Ama bu dansı örümceğe yaptırmak öyle insan eliyle manüel yapılabilecek bir işlem olamayacağından, ancak böyle özel aparatlar vasıtasıyla gerçekleştirilebildiğini belirtiyor ve bu aparata rağmen, bu işlemi başarıyla gerçekleştirmenin, onlarca yıllık özel bir eğitim ve el becerisinin sonunda elde edilebildiğini de ekliyor.

                                                                                                                                    İstanbul
                                                                                                                                                                   18 Mayıs 2024



15 Mayıs 2024 Çarşamba

kırıntı

ya bulutları ıslatır
ya çölleri kuruturum

                                            Sahrayı Cedid, İstanbul
                                                15.05.2024


7 Mayıs 2024 Salı

karanlıkların efendisi

geri geliyorlar
tüm renkleri dünyanın
gürültünün arasındaki sessiz kuş cıvıltıları
tüylerimi diken diken eden o heyecanları hayatın
gençliğe benzer bir coşku fırtınası
sanki hiç gitmemişler gibi
geri geliyorlar

sanki kuruyup boşalmış, çatlaklarla bezenmiş nehir yatağına dokunan
o ilk cılız su damarı, o tozlarla kaplı, çatlakların birinin içinde kaybolan
sessizce süzülür gibi akıp gelen o ilk cılız su damarı gibi
öyle geliyorlar
setleri yıka yıka değil belki
ama o günleri hatırlatıyorlar
her yer o kadar kupkuru ki, gazel olmuş toprağa değen o suyun kokusu
öyle tanıdık ve öyle uzak ki - uzaktı ki
nasıl unutmuş olabilirsin o kokuyu
ve unutmamışsın işte 
geri geliyorlar

tüm güzelliklerini taşıyorlar boşa geçmiş zamanın
tüm yoksunluklarını taşıyorlar kayıp yılların
o yüzden biraz da pişmanlığını
kendim olmamış olduğum
başkalarının kanıyla hayat bulduğum
başka bir derinin sıcaklığını giyindiğim
ölmemek için tutunmak zorunda kaldığım
başka çeşit bir ölümün
pişmanlığıyla geliyorlar

ve aslında sadece renkler değil geri gelen
biliyorsun sadece renkler değil
renkler asla kendi başlarına gelemezler biliyorsun artık
korktuğun, hep korktuğun, tanıdıkça daha da çok korktuğun
bir şeylerle geliyorlar
renklerin ve cümbüşün arkasında gizledikleri
o kocaman karanlık
gözünün içine fazlaca baktığında, kendisine dönüştüğün
her şeyi kaplayan, her şeyin kendisine bulandığı
o kocaman karanlık / yokluk / boşluk / anlamsızlık
her şeyin çok anlamlı yüce tanrısı
bin bir ismiyle teşrif edecek, biliyorsun
bu renkler, bu sesler, bu gürültülü ihtişam
onun gelişinin bir habercisi sadece, biliyorsun
geri geliyor

geliyor
tekrar ve yeniden yenileceğim - yenecek
önünde diz çökeceğim - çöktürecek
ayaklarına secde edeceğim - ettirecek
o gönlümün karanlık efendisi
geliyor işte beni teslim almaya
daha önce onlarca kez yaptığı gibi
bu kez de yine şüphesiz
kavrayacak beni o en zayıf yerimden
bulacak yine yumuşacık yaralarımı
pes ettirene kadar akıtacak kanımı

ve ben bir kez daha kaçıp sığınacağım
saklanacağım kendimden bile
kendim olmadığım için beni bulamayacağı
o ölüme en çok benzeyen hayatta kaldığım
neresi olduğunu da hiç anlamadığım
duygusuzluklar labirentime
alın bütün renkleri diyeceğim yine
alın her şey gri olsun
yeter ki içlerinde siyah olmasın
karanlık olmasın
beni bulmasın diyeceğim
hep buluyor çünkü

şimdi ise her şey işte ne kadar güzel
geri geliyorlar
tüm renkleri dünyanın
gürültünün arasındaki sessiz kuş cıvıltıları
tüylerimi diken diken eden o heyecanları hayatın
o gelene kadar
o gönlümün karanlık efendisi
bin bir ismiyle ve çok anlamlılığıyla
gelip de kapımın eşiğinde durup
adımı çağırana kadar
tadını çıkarmalıyım
bu gerçekten yaşadım diyebildiğim
kısacık kelebek hayatımı
sonuna kadar içime çekmeliyim
tüm damarlarıma hücrelerime kadar doldurmalıyım
doldurmalıyım ki unutmam uzun sürsün
şimdi yaşamalıyım yaşanacak ne varsa - ne kaldıysa
fazla sürmeyecek çünkü
duyuyorum yaklaşan adımlarını
geliyor ve can alan nefesi
neredeyse kapımda

o gelene kadar ben
kendime bir şarkı söyleyeceğim:

"cenneti başka yerde aramayı bıraktım
içimde taşıdığım cehennemi de
kendimde aramayı bıraktım"

kendi kendime bunu söyleyeceğim
o gelene kadar
ve o geldikten sonra da
dayanabildiğim kadar
nefesim kuruyup
düşüncelerim paramparça olana kadar
bunu söyleyeceğim
evet bunu söyleyeceğim
kendime
ve söylemeyi öğrendiğim kadar
öğreneceğim dinlemeyi de...

                                                                    İstanbul
                                                                                    07.05.2024 


4 Mayıs 2024 Cumartesi

pyrrhus

başarı 
o herkesin gittiği restoranda
o herkesin yediği yemeği yemekti
yemek bile değil de yediğini bildirmek
açlık nedir hiç bilmemekti
başarı
o herkesin girdiği denizde
getirmekti o herkesin ezberlediği gün batımını
anlamını bilmeden
o yabancı şehrin o meşhur meydanında
gururla pozlanmaktı
kimsenin geçmediği o bir arka sokağın
tarihsel acılarını tanımadan ve tatmadan
gülümsemekti fotoğraflarda
başarı
her yerden üzerine boşalan o kadim bilgeliklerin
zerresine temas etmemeyi başararak
hiç etkilenmeden, sıyrıksız ve pirupak
dokunulmaz, lekesiz, tertemiz bir cehaletle sıyrılıp geçebilmek
ama bunu fark ettirmemeyi başarabilmekti
zordur ama siz de işte bir o kadar hünerliydiniz
başarıysa işte size başarı
zaten başka da bir başarı bilmediniz
böyle olunca işte, başarılıydınız
başarılarla doluydu hayatınız

gidemediğiniz o ünlü şehir
alamadığınız o pahalı parfüm
binemediğiniz o lüks araba
ve aşk acısından başka
bir acı bilmediniz

hiçbir şey demeden konuştunuz
sizi hiç duymayan arkadaşlarınızla
hepsi size benzerlerdi

olmayan zaferler kazandınız her gün
cesetsiz, kansız savaş meydanlarında
gerim gerim gerinerek dolaştınız
muzaffer komutanlar misali
hiç var olmamış şehirler kuşattınız
yaptım sandığınız başarılı planlarınızla
gedikler açtınız olmayan surlarında
kervan geçmez, boş, tozlu bozkırların
yanınızda yapışkan dalkavuklarınız 
doru bir atın sırtında fatihler gibi gururlu
sahte mutluluk göz yaşlarınızla girdiniz
hiç olmayan viran kapılarından şehirlerin
saklayamadığınız bir kibirle selamladınız
yollarınıza sıralanmış yeni tebaanızı
sizi izleyen o şaşkın, hayranlık ve korku dolu gözleri
aslında hiç var olmadı

oysa
güneşi kucaklayıp avuçlarınızda
sıcaklığını geçirebilmekti tüylerine
hiç kimse görmeden, fark etmeden
amaçsızca sevdiğiniz o sokak kedisinin
başarı
o nemli toprağına elinizi sürüp o eski kentin
yaralarını hissedebilmekti damarlarınızla
üzerinden gelip geçmiş tüm insanlığın

oysa
o köprüleri, binaları
trenleri, uçakları
hep başarısızlar yapar
hep başarısızlar yazar
onların şarkılarını
ve başarısızlar dinler

                                                                        Halkalı, İstanbul
                                                                                             04.05.2024