23 Temmuz 2014 Çarşamba

deneme

Türk toplumu özünde muhafazakar bir toplumudur. Yani genel anlamda, bir bütün olarak çabasını ve tüm faaliyetlerini, durumu ne kadar kötü olursa olsun gelişme yönünde değil, durumunu muhafaza etme yönünde kullanır. Hatta durumu geçmişe göre göreceli olarak daha ileri bir durumda olsa da, hep aslında şu anki durumundan daha iyi olmayan hayali bir geçmiş altın çağa özlem duyar ve onun hayaliyle yaşar. Bu anlamda da hedefi durumunu muhafaza etmek şöyle dursun, daha geriye ve ilkelliğe doğru yönelmektir. Bu açıdan bakıldığında muhafazar deyimi, muhafazakar toplum için iyimser bir terim olup doğrusu gericiliktir. Muhafazakar (gerici) toplumlarının özelliği bilim, akıl ve mantıkla değil, duygularla ve geleneklerle hareket etmeleridir. Bu tür toplumlarda çok bağıranın, sesi yüksek çıkanın haklılığına inanılır. Karizmatik ve otoriter olmak prim yapar. Bireysel farklılıklar ve düşünce özgürlüğü kabul görmez ve bastırılır. Birey topluma uymalıdır ve sürü psikolojisi ve mahalle baskısı hakimdir. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Yenilikçi fikirler ve denemeler kabul görmez. Muhafazakar bir şekilde ataların yüzlerce yıldır sürdürdükleri geleneklere sorgusuz bağlılık esastır. Bunları sorgulamaya kalkmak sosyal dışlanmaya katlanmak zorunda kalkmaktır. Dolayısıyla inovasyon, bilim, teknoloji ve sanatsal evrimin temelini oluşturan hiçbir yenilikçi ve yaratıcı bireysel düşünce ve aktivitenin yeşermesine izin verilmez ve bunlar baskılanır. Özünde otorite figürünün (devlet başkanı, lider, aşiret reisi, baba - ama mutlaka erkek) dediği sorgusuz sualsiz kabul edilir, bu nedenle de araştırmak, tartışmak, fikirlerin çatışması ve zenginliği ile karar almak, demokrasi, hukuk, adalet, azınlık hakları, pozitif ayrımcılık, eşitlik, tüm görüşlere, cinsiyetlere, düşüncelere, inançlara, ırklara, bireylere saygı söz konusu değildir. Otorite bir şeyi söylüyorsa doğrudur, aksi yönde milyonlarca kanıt da sunsanız siz haksız, hatta hainsinizdir.
Yanlış bir şekilde Batı Medeniyeti diye nitelenen ama aslında Aydınlanma Çağı ile birlikte bugünkü halini alan ve ondan önce kilise, gelenek, kral, derebeyi otoritesi ile özünde bir muhafazakar toplum olan Batı Toplumu, bu durumunu akılcılıkla, bilimle, sanatla, hukukla, felsefeyle, özgür düşünceyle aşmıştır. Bu anlamda da özenilmesi ve yönelinmesi gereken hareket Batı Medeniyeti değil, akılcılık, aydınlanma ve hümanizmdir. Batı Medeniyeti ile kastedilen de zaten Atatürk'de "muasır medeniyet seviyesi" deyimiyle ifade bulan batının bu yönüdür. Akılcılık ve aydınlanmaya ise sadece tek bir kültürel yoldan değil, Arap Altın Çağı olan 8-13. yy (http://goo.gl/GhHpC0) ve Uzak Doğu'nun yükselişi (20-21. yy) nin de gösterdiği gibi farklı yollardan ve kültürel toplumlardan ulaşmak mümkündür.
Bu benim konuya bireysel(!) bakışımdır ve savunduklarımın doğal sonucu olarak da eleştiriye ve farklı özgür düşüncelerin zenginleştirmesine açık olmanın ötesinde, bunu teşvik eder.