kusmuğunda boğuluyor görüyorsun
yüreğime indiriyor yumruklarını
ruhumun gediklerinden geçip
küçük kelebekler gibi emekleyerek
kuzeyin soğuğunu yararak
bu evlerden çıkıyorlar
üzerimize basıp
kıt yağmurlarımızı çiğneyip
çürük bedenlerimizde soluklanıp
kendilerini zorluklarından
kendilerini ölümlerinden varediyorlar
buzla kaplı limanların pusundan sıyrılıp
sıcak bir bacakarasına dönüşüyor avuçları
tutamadığım zaman ellerini
tutamadığım zaman sözlerimi
yuvarlanıp dururdum boşluğuma
kendi üzerime sarıp arsızlığımı
gizemli ormanların ürpertisinde
bakardı dipsiz gözleri
öylece oturduğu yüreğinin dibinden
bir rahibeye sarılır gibi
şehirlerini sarmalayan bu limanların
doğurduğu
bak geçip duruyor içinden
istilacı ordular gibi
şaklatarak sesini yaralı yüreğimde
öte yandan nereden geldiler buraya?
kimler sürdü
tarlalar gibi çizgi çizgi
dirildiler
bir kapı gibi açardı da göğsümü kolaycacık
dayanırdı ruhuma
soğuk ellerinden bilirdim geldiğini
rahatsız edici rahatlığıyla
bu bir bumerang dedi
geri gelecek dedi
başından attığında
batıyordu gökyüzü
batıyordu göğsüme
sesini duymazdım
sessizliğini duyduğum kadar
çiçekler öterdi
içimin dinmeyen yağmurları altında
içimin dinmeyen sessizliği altında
yüreğimin kendini kıpırdatan uykusu
gözlerinin karanlık ışıltısı altında
eziliyor içimde buluttan kanatları
içimin dinmeyen yağmurları
aşkını içime saçıp
tohumlayıp sensizliği
büyütecek durmadan
(Helsinki - 20.10.2013)