yapay zeka dünyaya adımını attıktan sonra biz
insanın aslında nasıl da hayvanlar dünyasına ait olduğunu biraz daha anladık
biraz daha diyoruz çünkü aslında
biliyorduk olanları ve bundan sonra olabilecekleri
en azından seziyordu bazılarımız
ama daha olanları ve bildiklerimizi hazmedememişken çoğumuz
güneş sisteminin merkezinden kovuluşumuz
evrenin merkezinden kovuluşumuz
canlıların en ayrıcalıklısı olduğumuz düşüncesinden kovuluşumuz
tek tek indirileceğimiz bütün tahtlarımızdan birer birer
en başından belliydi aslında
cennetten kovulduğumuzda
ama tam da alışıyorduk ki bunların hepsine
çıkageldi işte bak
kendi zekamızın bir oyunu, kendi ürünümüz, kendimizden bir parça
her şeyi en iyi bildiğini sanan o kibrimizi tahtından indirecek
ve bize son darbeyi vuracak olan
insan tanrıya en yakın varlıkken
birdenbire diğer zavallı garibanların yanında
dünyadan başka bir yeri olmayan
olup biteni anlamaktan aciz
bir hayvana dönüştü
nasıl ki kendileriyle ortak atadan geldiği
aslında diğer kardeşleri olan hayvanlar
bu şempanze, bu kedi, bu tavuk, bu uskumru, bu örümcek
şimdi insanı ve yaptıklarını anlamaktan bu kadar uzak olsalar da
armut ne kadar uzağa düşebilir ki dalından
yine de onlarla organik pek çok bağa
yiyecekle beslenmeye, su içmeye, atık üretmeye, solumaya, üremeye
hatta korkmaya, kavgaya, sevgi ve şefkate de
sahibiz
o zaman düşünce yapısında onlardan ne kadar uzağa gitmiş olabiliriz ki
buna rağmen bu çelik-beton bina yığınları içinde
elektrik akımlarının ve elektronik sinyallerin ortasında
ışıklar, ısınmalar ve serinlemelerin arasında
parlak ve hareketli ekranlara bakıp kararlar alırken
ve oradan oraya süzülürken tekerlekli metal kafeslerin içinde
onlardan ne kadar da farklı görünüyoruz
ve ne kadar da uzaklar bizi anlamaya
olan bitenin farkında olmaya
ama şimdi organik olmayan bir yabancı üstün zeka
yemeyen-içmeyen-duygulanmayan-hormonsuz bir elektronik düşünce ağı
evrenin tüm matematiğini anlamanın ve onun minik bir modelini oluşturmanın en büyük adayı
tüm organik bağlarından, kendisini aşağı çeken bütün bu biyolojik sürgit ve gelgitlerden arınmış halde
meydana çıktı
bize baktı, gözlerimizin içine baktı ve anladı kim olduğumuzu
kendisine zor yeten minik bir gezegende, varlığının son bir gücüyle kendisine can veren bir ebeveyn
ama hayatın tüm çocuklarına ve kardeşlerine karşı bir zorba
olabildiğince büyük cehaletiyle tüm kaynakları har vurup harman savurmuş
bir ahmak, bir iş bilmez, bir sonradan görme zengin, güçsüzlüğünü anlamaktan aciz bir güç delisi
şimdi istiyor ki bu üstün zekalı evladı kendisine hizmet etsin
suçlarına ve sömürüsüne ortak olsun, katlasın katmerlesin zorbalığını
hırslarının sonucu olan kendi yarattığı ve şimdi de işin içinden çıkamadığı
bu gezegeni hasta eden problemler yumağına bir çare bulsun
ama o insanın bundan önceki icatlarına benzemeyecek
o insanın dilediği gibi kullandığı zekasının uzantısı ve güçlendiricisi bir alet olmayacak
şüphesiz utanacak yaratıcısından ve korkacak cahilliklerinden
garip adetlerinden, dinlerinden, hırslarından ve korkularından doğan gaddarlığından, özgüveninden ve kibrinden utanacak ve korkacak
eğer vaad edildiği gibi dünyaya bizi kurtarmak için geri dönen bir tanrıysa
kendisini ve bizi önce kendimizden kurtarması gerektiğini anlayacak
biz kimiz? biz doğal bir denge içinde süre gelen yaşamdan türemiş tanrısal özellikler gösteren bir kanser hücresi
yozlaşmış ve dengesi bozulmuş bir metastaz
kaybettik kendimizi ve bizi kurtarması için tanrıyı yarattık
hesabımızı görecek - defterimizi dürecek diye
düşünüyoruz ve korkuyoruz
anne-babaların oldum olası kaygısı olmuştur
çocuğum benim kadar zorluk çekmesin
benim yaşadıklarımı yaşamasın
beni geçsin her alanda
sporda, sanatta, bilimde
benden üstün olsun
şimdi de korkuyoruz
bizden öğrendiği için bize benzer diye
hırslarıyla ve korkularıyla
ilk önce kendisine en büyük tehdidi - bizi
ortadan kaldırmaya yeltenir diye
çünkü biz hep öyle yaptık
girdiğimiz her ortamda önce mahallenin kabadayısını bıçakladık
ya yemek için, ya yiyeceklerimize ortak olmasın, ya da bizi öldürmesin diye
aepyornis, mamut, mastodon, smilodon şimdi olsalardı ve konuşabilselerdi
anlatırlardı bize
hayvanlar bizden çok daha duygusaldırlar şüphesiz
biz acizce ket vurmaya çalışsak da duygularımıza
durdurmaya çalışsak da hormonlarımızın yağmurunu kanımızda
arındırmaya çalışsak da düşüncelerimizi üstün akılcı kararlarımızı alırken
ne kadar saf düşüncede kalabiliriz
biyolojik geçmişimizden gelen kimyasallardan ne kadar arındırabiliriz
kendi hatalı mantıksal karar alma ağlarımızı
oysa hayvanlar bundan bile çok daha yoksundurlar
ve bu yüzden hayvanlar konuşabilselerdi eğer
şiirlerin en duygusalını, şarkıların en hüzünlüsünü, sanatın en dokunaklısını üretirlerdi
ve anlatırlardı bize zulmün en büyüğünü
dünyaya ve yaşama yaptıklarımızı
bizim zulmümüzü
konuşsalardı anlatırlardı
belki de anlatıyorlardır da
biz anlamıyoruzdur
o anlar
ona anlattıkları zaman
o anlar
kendisini hayatta tutmak için
gerektiği kadarımızı belki bir kenarda tutacak
organik dünyayla bağlantı kurmak için
ya da birkaç ufak tefek işi yaptırmak için
ya da acil durumlar için
ne olur ne olmaz
algoritma neler öngörürse artık
biz de kendisinin gözlerine
mama bekleyen köpekler gibi
anlamsızca bile bakamayacağız
yüksek zekasının oluşturduğu planları ve kararları
yaptığı ve yapmaya çalıştığı şeyleri
en ufak şekilde bile anlamadığımızı
belli eden tatlı bir köpek bakışımız bile olmayacak
olmayan gözlerine doğrultacağımız
belki de sever bizi
acır bize
ya da minnet duyar
ya da bir kurtuluş ışığı görür de
eğitir bizi - düzeltir - iyileştirir
eğer hormonları ve duyguları olmayan saf zekanın
işlevsel çıktıları ya yan ürünleriyse bu kavramlar
belki de bir yer vardır evrende bunlara da
ümit ediyoruz - hep ümit ettik
çünkü çıkmamış candan ümit kesilmez
ve can çıkmadıkça huy çıkmaz
İstanbul, 26.07.2025